Sıkça Sorulan Sorular

Hasta 
Rehberi

Tedaviler Süreciyle ilgili Merak Ettiklerini Bu Sayfada Bulabilirsiniz.

Tüp Mide Ameliyatı 

Hakkında Merak Edilenler

Aşağıdaki menüden Tedavi Öncesi, Tedavi Süreci yada Tedavi Sonrası Süreç seçerek Detaylı Bilgi Alabilirsiniz.

Bir diğer adı ‘Sleeve Gastrektomi’ olan tüp mide ameliyatı Obezite Cerrahisi kapsamında uygulanan kısıtlayıcı cerrahi yöntemlerden biridir. Günümüzde obez hastalar için uygulanan cerrahi teknikler arasında en sık tercih edilen yöntemlerden biridir. Sindirim sistemindeki organların neredeyse hepsinin yapısı birbirine benzemektedir. Bu sistemdeki tek farklı yapıdaki organ midedir. Mide daha çok gıda alabilmesi ve depolanabilmesi için kese gibi bir yapıya sahiptir. Tüp mide ameliyatı ise bu depolama işlemini kısıtlamak ve daha az gıda tüketimi sağlamak için midenin kese benzeri yapısını değiştirip tüp/boru formuna getirilmesidir. Ameliyatta midenin %80’e yakın bölümü çıkarılarak, geriye kalan bölümünün yemek borusu gibi bağırsaklara bağlanarak daha az gıda depolanmasını sağlayan yöntemdir.

Tüp mide ameliyatı obezite ve morbid obeziteye sahip hastalarda kullanılan bir cerrahi yöntemdir. Ancak bahsedilen kriterlere uyan herkes için uygun olmayabilir. Vücut kitle indeksi 35 ve üzeri hastalara uygulandığı gibi 30 – 35 arası vücut kitle indeksine sahip olan ancak bununla birlikte obezite ile alakalı yandaş rahatsızlıklara sahip olan hastalarda da uygulanabilmektedir. Yapılan araştırmalarda, tüp mide ameliyatı sonrasında uyku apnesi, hipertansiyon, eklem problemleri gibi obezite ile alakalı rahatsızlıklarda azımsanmayacak düzeyde gelişmeler görülmektedir. Bunun yanı sıra, kilo vermek için daha önce diyet, egzersiz gibi çeşitli teknikler deneyip başarısız olmuş obezite hastalarında da uygulanabilmektedir. Uygulama için aranan uygun yaş aralığı 18 ila 65 yaş arasındadır.

Obezite hastalarında hızlı kilo kaybı için kullanılan tüp mide ameliyatı tıpkı düzenli spor, beslenme düzeni gibi bireylerin kilo vermesine yardımcı olan bir ‘araçtır’. Ancak spor ve diyetin aksine her kilo sorunu yaşayan insan için uygun değildir. Tüp mide ameliyatına uygun olabilmek için 35 ve üzeri VKİ ne sahip olmak gerekmektedir.

Tüp mide(sleeve gastrektomi) ya da diğer obezite cerrahisi yöntemleri herhangi bir cerrahi müdahale ile benzer risklere sahiptir. Özellikle obez bireylerde sadece tüp mide ameliyatı için değil diğer bütün ameliyatlarda geçerli riskler mevcuttur. Obez hastaların ameliyatlarında kalp, akciğer emboli atması ve kas yıkımı gibi riskler daima mevcuttur. Bunun yanı sıra yine her genel cerrahi müdahalesinde yaşanabilecek kanama ve enfeksiyon gibi riskler de ameliyatların bir parçasıdır. Hastalar tarafından en çok sorulan ve korkulan risk ise ‘kaçak’ riskidir ancak bu olasılık da modern teknoloji ve hekimimizin tecrübesi ile minimuma indirilmektedir. Aslına bakarsanız, obez kalmanın obezite ameliyatlarından çok daha fazla riski bulunmaktadır.  

Tüp mide ameliyatlarının fiyatlandırması işlemin yapılacağı hastanenin kalitesi, hastanede yatış süresi ve tedavinin ardından hastaya sağlanacak hizmetlere göre değişiklik gösterebilmektedir. Daha detaylı bilgilendirme için bizimle iletişime geçebilirsiniz. 

Tüp mide ameliyatı diğer bariatrik cerrahi yöntemler gibi aşırı kilolu herkes için değildir. Bu nedenle bir kilo sınırından ziyade hastanın vücut kitle indeksine ve ameliyata uygunluğunu saptayabilmek için sahip olduğu obezite ile ilgili rahatsızlıklar göz önünde bulundurulur. Hastanın tüp mide ameliyatına uygun olup olmadığını aşağıdaki kriterler belirlemektedir: 

  • 35 veya daha yüksek(morbid obezite) VKİ sahibi olmak
  • 30 ila 35 arasında VKİ sahibi olmak ve diyabet(tip 2), yüksek tansiyon ve uyku apnesi gibi obezite ile ilgili rahatsızlıklara sahip olmak

Tüp mide ameliyatı 18-65 yaş aralığındaki hastalara uygulanmaktadır. Ancak 18 yaş altındaki kişilerde obezitenin derecesi ve hekimin onayı doğrultusunda uygulanabilmektedir. 18 yaş altı hastalar için hekim onayının yanı sıra aile onayı da gereklidir. 65 yaş ve üzerindeki hastalar için hastanın ameliyata engel bir sağlık durumu olup olmadığı ve ameliyatın gerekliliği hekim tarafından değerlendirilir ve bu değerlendirme ardından karar verilir.

Tüp mide ameliyatı genel anestezi eşliğinde çoğunlukla laparoskopik(kapalı) bir şekilde uygulanan bir ameliyat yöntemidir. Ameliyat sırasında hastanın midesinin %80inin alınması hedeflenmektedir. Bu hesaplamayı doğru yapabilmek için işlem sırasında mideye ağız yoluyla bir kalibrasyon tüpü yerleştirilir ve onun yardımı ile midenin korunacak alanı belirlenir. Bölgede damarlanma ve kanama riski oluşmaması için ön hazırlıklar yapıldıktan sonra midenin büyük bir kısmı kesme-dikme işlemlerini eş zamanlı uygulayan Cerrahi Stapler cihazı ile kesilir ve dikilir. İşlem bittikten sonra kalibrasyon tüpü çıkartılır ve hem ameliyat sırasında hem de ameliyat sonrasında kaçak testi uygulanır ve işlem sonuçlandırılır. Laparoskopik yöntem için açılan kesiler oldukça küçük oldukları için estetik anlamda sorun teşkil etmezler.

Tüp mide ameliyatı süreci hastanın muayenesi ve ameliyat kararını alması ile başlamaktadır. Hastanın kontrolleri tamamlanıp, ameliyat onayı verildikten sonra hastaneye yatış işlemi gerçekleştirilir. İşlem yaklaşık bir saat sürmektedir ve işlem öncesinde hastaya genel anestezi uygulanır. İşlemin ardından hasta hastanede 2-3 gün kontrol altında tutulur. Tüp mide ameliyatı sonrası oluşabilecek komplikasyon risklerini engellemek için hastaların ilk 3 gün gözetim altında tutulması çok önemlidir. Hastanın işe dönüş tarihi 3 gün ila 2 hafta arasında değişiklik göstermektedir. Ameliyat sonrasında sıvı, püre ve katı olmak üzere üç farklı beslenme programı bulunmaktadır. Bunun yanı sıra mümkün olan en kısa zamanda doktor onayı ile birlikte yürüyüşlere ve egzersizlere başlanmalıdır. Hastanın diyetisyen ve hekim önerilerini sıkı bir şekilde takip ettiği takdirde, ideal kiloya ulaşması 12 ila 18 ay içerisinde gerçekleşmektedir. Ancak yeni beslenme düzeni ve egzersiz programı ömür boyu takip edilmelidir çünkü aşırı yeme ve hareket eksikliğinden mide tekrar genişleyebilir ve geri kilo alımı yaşanabilir.

Tüp mide ameliyatı öncesinde hastalar hekim tarafından geniş çaplı tetkik edilirler. Tüp mide ameliyatına engel teşkil edebilecek ülser, kalp rahatsızlığı ya da benzeri rahatsızlıklar olup olmadığı kontrol edilir. Eğer varsa önce bu problemlerin çözüme ulaştırılması gerekmektedir. Bununla birlikte hastalar, uzman diyetisyen ve psikoloji uzmanları tarafından da muayene edilirler. Bunun sebebi hastayı hem fiziksel hem de mental anlamda ameliyata hazırlamaktır. Hasta, ameliyat günü hastaneye yatar ve ameliyat sonrasında 2-3 gün hastanede kalır. Aşırı kilo problemi ve karaciğer yağlanması problemi yaşayan hastalarda ise ameliyat öncesinde yağlanmayı minimuma indirmek için özel beslenme programları uygulanmaktadır.

Diğer bariatrik cerrahilerde uygulandığı gibi tüp mide ameliyatında da genel anestezi uygulanmaktadır. Genel anestezinin kullanım amacı ise ameliyat sırasında hastanın gevşemesi ve solunum, mide bulantısı ya da kusma gibi problemleri engellemektir. 

Tüp mide ameliyatı genellikle laparoskopik(kapalı) yöntemle yapılan, açık ameliyata göre daha güvenilir ve daha kısa sürede uygulanabilen bir ameliyattır. İşlem 1 saat civarı sürmektedir. 

Tüp mide ameliyatı laparoskopik yöntem adı verilen karın duvarında oluşturulan milimetrik kesiler ile uygulanmaktadır. Bu yöntemde karın kasları ve zarları kesilmediği için ameliyat sonrası ciddi ağrılar yaşanmamaktadır. Hastalar ameliyat günü yürümeye başlayabilir ve sonrası günün ardından ciddi ağrılar yaşamazlar. Ancak oluşabilecek ağrıları minimuma indirmek için hastaya ağrı kesiciler verilir.

Tüp mide ameliyatı kararı alan hastaların en çok merak ettiği ve yine bu ameliyatta oluşabilecek en önemli komplikasyon riski ‘kaçak’ riskidir. Kaçak, midenin dikilen bölgesinden mide içindeki maddelerin karın boşluğuna sızması ve vücutta enfeksiyona neden olmasıdır. Ancak bu oran %2’nin altındadır. Bu oranın minimuma indirilmesi için doğru ekipman ve tecrübeli cerrah tercihi oldukça önemlidir. Kaçak komplikasyon riskinde erken tanı çok önemlidir. Ameliyat sırasında ve sonrasında uygulanan kaçak testleri bu oranı daha da düşürmektedir. Ameliyattan sonraki ilk 1 hafta komplikasyon riskinin en yüksek olduğu dönemdir. Yüksek ateş, çarpıntı ya da katlanılamaz karın ağrısı gibi belirtileri vardır. Bu belirtileri hisseden hastaların hiç vakit kaybetmeden hastaneye gitmesi gerekmektedir. Kaçak riskini minimuma indirmek için hekimin önerdiği ameliyat sonrası beslenme düzenine harfiyen uyup ilk 1 ay herhangi katı gıda tüketmemeniz gerekmektedir. 

Kaçak komplikasyonu riskinin oluşma olasılığının en yüksek olduğu dönem ameliyat sonrasındaki ilk 3 gündür. Bu süreçte hasta hastanede kontrola altında tutulup kaçak testi yapılır. Bazen de kan testleriyle enfeksiyon olup olmadığı gözlemlenir. Kaçak testinde ise 2 farklı yöntem kullanılır. İlk yöntemde hastaya metilen mavisi diye adlandırılan bir madde sıvı ile karıştırılıp içirilir. Bununla birlikte hastaya bir dren bağlanır. Hastaya bağlanan dren aracılığıyla mavi suyun gelip gelmediği kontrol edilir. Diğer yöntemde ise, hastaya ağız yoluyla kontrastlı sıvı içirilir ve ‘skopi’ diye adlandırılan röntgen cihazından bir kaçak olup olmadığı gözlemlenir. 

Tüp mide ameliyatı sonrasında kaçak komplikasyonu riskinin oluşma olasılığının en yüksek olduğu dönem ameliyat sonrasındaki ilk 3 gündür. Bu süreçte hastalar hastanede kontrol altında tutulmaktadır. Bununla birlikte, ameliyat sonrasındaki ilk haftanın sonuna kadar bu risk göz önünde bulundurulmaktadır. 

Tüp mide ameliyatı sonrası kaçak tedavisinde erken tanının önemi çok kritiktir. Bu yüzden ameliyat sonrasında yüksek ateş, çarpıntı ya da katlanılamaz karın ağrıları gibi belirtiler hissettiğinizde cerrahınıza başvurmanız çok önemlidir. Kaçak tedavisinde kullanılacak yöntem kaçağın büyüklüğüne göre değişiklik gösterebilmektedir. Kaçak tedavisi öncesi hastaya damar yoluyla antibiyotik verilir. Sızıntının(kaçağın) neden olduğu enfeksiyonlar boşaltılarak vereceği zarar minimuma indirilir. Hastanın durumuna göre bazen ikinci bir ameliyat gerekebilmektedir. Bununla birlikte, hastanın bir süre yoğun bakımda kalması gerekebilir. Bu süreçte hastanın oral yolla beslenmesine belirli bir süreliğine durdurulur.

Tüp mide ameliyatı bariatrik cerrahinin kısıtlayıcı yöntemlerinden biridir. Mideniz boş olduğunda, ‘ghrelin’ denilen bir hormon salgılanır ve bu da beyninizin açlık dürtüleri oluşturmasına sebep olur. Yemek yedikten sonra salgılanan ghrelin miktarı hızla azalır. Tüp mide ameliyatı sonrasında geriye kalan midenin boyutu daha küçük olacağı için haliyle salgılanan hormon miktarı da daha az olacaktır. Bu da hastanın eskiye kıyasla daha az açlık hissetmesine sebep verecektir. Buna ek olarak, midenin %80ine yakın kısmı alındığı ve midedeki depolama alanı küçüldüğü için hasta eskisi kadar yemek yiyemeyecektir. Ancak bunların hiçbiri tek başına yeterli değildir. Unutmamak gerekir ki tüp mide ameliyatı obezite hastalarının kilo kaybetmesi için sadece bir ‘araçtır’. İşlem sonrasında beslenme düzeninde değişiklik ve düzenli spor yapımı oldukça önemlidir. 

Tüp mide ameliyatı sonrası verilecek kilo herkes için aynı olmayabilir. Hastaların kilo vermesini etkileyen birçok farklı faktör vardır. Kilonuz, boyunuz, cinsiyetiniz, ameliyat sonrası uyguladığınız beslenme düzeni ve spor programı gibi farklı faktörler vereceğiniz kiloyu belirlemektedir. Ameliyat sonrası midedeki küçülme ve açlık hissiyatının azalmasından ötürü hızla kilo verilmeye başlamaktadır ancak bu kilo veriminin devamlılığı ve kalıcılığı hastanın kendi elindedir. Hekiminizin ve diyetisyen uzmanınızın önerdiği beslenme düzenine ve spor programına harfiyen uyarsanız fazla kilolarınızın %55 ila %75 ini verebilirsiniz. 

Tüp mide ameliyatı sonrasında normal hayat dönüşünüz 3 gün ila 2 hafta arasında değişebilmektedir. Bu sürenin ardından sağlıklı bir şekilde işinize ve yaşantınıza devam edebilirsiniz. Ameliyat sonrasında sıvı, püre ve katı gıdalar olmak üzere 3 farklı beslenme dönemine gireceksiniz. Bu süreçte verilen beslenme düzenine harfiyen uyulması hem komplikasyon risklerini azaltmak hem de ameliyatın etkilerini arttırmak için çok önemlidir. Ancak bu dönem sonrasında bile normal hayat’, eski alışkanlıklarınızı sürdürebileceğiniz bir hayat olmayacaktır. Hekiminiz ve diyetisyen uzmanınız tarafından hazırlanan beslenme düzeni ve spor programları gibi tüp mide ameliyatı sonrası edinilmesi gereken alışkanlıklar ‘yeni hayatınızı’ tanımlayan ve hayatınızın geri kalanında uygulamanız gereken alışkanlıklardır. Yediklerinizin yanı sıra onları nasıl yediğinize bile dikkat etmeniz gerekecektir. Tüp mide ameliyatı sonrasında hayatınızda bu anlamda büyük değişiklikler gerçekleşecektir.  

 Tüp mide ameliyatı genellikle laparoskopik denilen kapalı yöntem ile gerçekleştirilmektedir. Laparoskopik yöntemde hastanın karın duvarı üzerinde 0,5 cm çapında kesiler açılmaktadır. Bu yöntem cerrahide daha önce kullanılan açık ameliyat yöntemine kıyasla daha az ağrılıdır ve ameliyat sonrasında açık ameliyatta olduğu gibi büyük kesi izlerine sebebiyet vermemektedir. Ameliyat sonrasında ise hastadan hastaya farklılık göstermekle birlikte 1-2 ay içerisinde gözle görülen bir iz kalmamaktadır. 

Hastaların hızla kilo vermesine yardımcı olsa dahi tüp mide ameliyatı tıpkı düzenli spor yapımı ya da diyet gibi kilo vermenize yardımcı olan bir ‘araçtır’. Tüp mide ameliyatı sonrası hastaların midesi küçüldüğü için daha az açlık hisseder ve daha kısa sürede tokluk hissiyatı yaşarlar. Bu da haliyle kilo kaybı ile sonuçlanır ancak tek başına yeterli değildir. Hasta ameliyat sonrasında hekiminin önerdiği beslenme düzenine ve spor programına uymazsa tekrar kilo alımı yaşanabilmektedir. Bu da beraberinde obezite ile ilgili rahatsızlıkların da geri dönüşünü getirecektir. Bu yüzden hastalar bu ameliyatın sadece bir araç olduğunu ve yeni alışkanlıklar edinmeleri gerektiğini unutmamalıdır.

Tüp mide ameliyatı laparoskopik yöntem adı verilen karın duvarında oluşturulan milimetrik kesiler ile uygulanmaktadır. Bu yöntemde karın kasları ve zarları kesilmediği için ameliyat sonrası ciddi ağrılar yaşanmamaktadır. Hastalar ameliyat günü yürümeye başlayabilir ve sonrası günün ardından ciddi ağrılar yaşamazlar. Ancak oluşabilecek ağrıları minimuma indirmek için hastaya ağrı kesiciler verilir. Bunun yanı sıra tüp mide ameliyatı sonrası en sık görülen komplikasyonlardan biri kusma ve bulantı durumlarıdır. Tüp mide ameliyatı sonrası büyük bir bölümü alınan midenin kapasitesi azaldığı için zorlandığı takdirde kusma ya da bulantı yaşanabilmektedir. Bu yüzden tokluk hissedildiği an yemek yemeyi bırakmak gerekmektedir. Bir diğer sebebi ise yemeklerin hızlı ve çok çiğnenmeden yutulmasıdır. Tüp mide ameliyatı sonrası beslenme alışkanlıklarında değişiklik yapılarak kusma ve bulantı olasılığı önlenebilir. 

Tüp mide ameliyatı kararı alan hastaların en çok merak ettiği ve yine bu ameliyatta oluşabilecek en önemli komplikasyon riski ‘kaçak’ riskidir. Kaçak, midenin dikilen bölgesinden mide içindeki maddelerin karın boşluğuna sızması ve vücutta enfeksiyona neden olmasıdır. Ancak bu oran %2’nin altındadır. Bu oranın minimuma indirilmesi için doğru ekipman ve tecrübeli cerrah tercihi oldukça önemlidir. Kaçak komplikasyon riskinde erken tanı çok önemlidir. Ameliyat sırasında ve sonrasında uygulanan kaçak testleri bu oranı daha da düşürmektedir. Ameliyattan sonraki ilk 1 hafta komplikasyon riskinin en yüksek olduğu dönemdir. Yüksek ateş, çarpıntı ya da katlanılamaz karın ağrısı gibi belirtileri vardır. Bu belirtileri hisseden hastaların hiç vakit kaybetmeden hastaneye gitmesi gerekmektedir. Kaçak riskini minimuma indirmek için hekimin önerdiği ameliyat sonrası beslenme düzenine harfiyen uyup ilk 1 ay herhangi katı gıda tüketmemeniz gerekmektedir. 

Tüp mide ameliyatı sonrasında iyileşmesi süresi 3 gün ila 2 hafta arasında sürmektedir. Bu sürenin ardından hastalar gündelik hayatlarına devam edebilir. Ameliyat sonrasında ise hastalar ilk 2-3 gün hastanede istirahat ettirilir. Ancak hastalar ameliyat sonrasında aynı gün içerisinde yürümeye başlarlar. Hastanede yatış süresi olası bir komplikasyona hızlı müdahale edilmesi içindir.  

Tüp mide ameliyatı bariatrik cerrahinin kısıtlayıcı yöntemlerinden biridir. Mideniz boş olduğunda, ‘ghrelin’ denilen bir hormon salgılanır ve bu da beyninizin açlık dürtüleri oluşturmasına sebep olur. Yemek yedikten sonra salgılanan ghrelin miktarı hızla azalır. Tüp mide ameliyatı sonrasında geriye kalan midenin boyutu daha küçük olacağı için haliyle salgılanan hormon miktarı da daha az olacaktır. Bu da hastanın eskiye kıyasla daha az açlık hissetmesine sebep verecektir. Buna ek olarak, midenin %80ine yakın kısmı alındığı ve midedeki depolama alanı küçüldüğü için hasta eskisi kadar yemek yiyemeyecektir. Ancak bunların hiçbiri tek başına yeterli değildir. Unutmamak gerekir ki tüp mide ameliyatı obezite hastalarının kilo kaybetmesi için sadece bir ‘araçtır’. İşlem sonrasında beslenme düzeninde değişiklik ve düzenli spor yapımı oldukça önemlidir.

Tüp mide ameliyatı sonrasında doktor kontrolleri tedavinin sonuçlarının uzun vadeli ve kalıcı olabilmesi için çok önemlidir. Hastanın yapmakta olduğu yanlışların düzeltilebilmesi için doktor kontrollerinin atlanmaması gerekmektedir. Tüp midesi ameliyatı sonrasında ilk 15 günün ardından ilk kontrol, 1 ay sonrasında ikinci kontrol gerçekleştirilir. Sonrasında 3, 6, 9 ve 12. aylarda ise hastaların doktor ve diyetisyen uzmanları tarafından kontrolleri gerçekleştirilir.

Tüp mide ameliyatı sonrası beslenme düzeniniz sıvı, püre ve katı olmak üzere 3 aşamadan oluşmaktadır. Bu süreçte sizlere uzman bir diyetisyenin yönlendirmesi çok önemlidir. Katı gıdalar dikişlere baskı yapacağı ve kusma ve midede rahatsızlık gibi hisler oluşturacağı için ameliyattan sonraki 2 hafta katı yiyecek tüketilmemelidir. Ameliyat sonrası 2 hafta boyunca sıvı gıdalar ile beslenilmelidir. Yeterli protein, kalsiyum ve vücudun ihtiyaç duyduğu diğer besinleri alabilmek için sıvı beslenme süt ve yine sıvı süt ürünleri temelinde olmalıdır. Bu aşamanın ardından ise püre dönemine geçilir. Yine 2 hafta süren püre döneminde besinler parçalara ayrılıp püre haline getirilip tüketilmelidir. 5. Haftadan sonra ise diyetisyen uzmanınızın onayladığı protein bakımından zengin katı gıdalara geçilebilir. Beslenme düzeninin yanı sıra gıdaları nasıl öğüttüğünüzün de büyük önemi vardır. Besinleri yavaşça ve iyice çiğneyerek öğütmeniz gerekmektedir.

Hastaların hızla kilo vermesine yardımcı olsa dahi tüp mide ameliyatı tıpkı düzenli spor yapımı ya da diyet gibi kilo vermenize yardımcı olan bir ‘araçtır’. Tüp mide ameliyatı sonrası hastaların midesi küçüldüğü için daha az açlık hisseder ve daha kısa sürede tokluk hissiyatı yaşarlar. Bu da haliyle kilo kaybı ile sonuçlanır ancak tek başına yeterli değildir. Hasta ameliyat sonrasında hekiminin önerdiği beslenme düzenine ve spor programına uymazsa tekrar kilo alımı yaşanabilmektedir. Bu da beraberinde obezite ile ilgili rahatsızlıkların da geri dönüşünü getirecektir. Bu yüzden hastalar bu ameliyatın sadece bir araç olduğunu ve yeni alışkanlıklar edinmeleri gerektiğini unutmamalıdır.  

 Tüp mide ameliyatı sonrası mümkün olan en kısa sürede hareket etmeye başlamanız gerekmektedir. İlk hafta içerisinde kendinizi yormayacak şekilde yürüyüşlere başlayabilirsiniz. Evin içinde dolaşabilir, asansör yerine merdiven kullanabilirsiniz. Fiziksel olarak aktivitenizi arttırmak kilo kaybının en önemli parçalarından biridir. Bu yüzden hekiminizin de onayıyla hızlı yürüyüş ya da bisiklete binme gibi enerji gerektiren aktivitelerde bulunabilirsiniz. Kilo kaybını sürdürmek, metabolizmanızı hızlandırmak, kas gücünüzü, dayanıklılığınızı arttırmak ve öz saygınızı arttırmak için düzenli spor tüp mide ameliyatı sonrasında göz ardı edilmemesi gereken en önemli unsurlardandır. 

Tüp mide ameliyatı sonrası küçülen mide daha az besin depolamaktadır. Daha az besin tüketimi daha az vitamin ve mineral alımına sebep vermektedir. Bu nedenle diyetisyen uzmanları ve hekimler ilk dönemde protein tozu önermektedirler. Protein tozları vitamin ve mineral açısından da zengin oldukları için tüp mide ameliyatı sonrası ilk dönemde oldukça yaygın kullanılmaktadır. Sonrasında ise vitamin ve mineral takviyelerini hayatınızın geri kalanında kullanmanız gerekecektir. 

Tüp mide ameliyatı sonrası kaçak komplikasyon riskinde erken tanı çok önemlidir. Ameliyat sırasında ve sonrasında uygulanan kaçak testleri bu oranı daha da düşürmektedir. Ameliyattan sonraki ilk 1 hafta komplikasyon riskinin en yüksek olduğu dönemdir. Yüksek ateş, çarpıntı ya da katlanılamaz karın ağrısı gibi belirtileri vardır. Bu belirtileri hisseden hastaların hiç vakit kaybetmeden hastaneye gitmesi gerekmektedir. Kaçak riskini minimuma indirmek için hekimin önerdiği ameliyat sonrası beslenme düzenine harfiyen uyup ilk 1 ay herhangi katı gıda tüketmemeniz gerekmektedir.

Tüp mide ameliyatı sonrası hastaları alışılagelmişin dışında bir beslenme düzeni ve hayat değişikliği beklemektedir. Tüp mide ameliyatında mide küçültüldüğü için hastalar çok daha hızlı tokluk hisseder. Ancak kilo kaybının devamlılığı için hastanın yediklerine dikkat etmesi gerekmektedir. Eğer doğru şekilde beslenme ve egzersiz programı takip edilmez ve eski yanlış yeme alışkanlıklarına geri dönülürse küçültülen midenin eski boyutu kadar olmasa da tekrar genişlemesi mümkündür. Midenin tekrar büyümesi riskini minimuma indirmek için hekimin önerilerine harfiyen uyup, beslenme ve egzersiz programlarınıza bir ömür boyu bağlılık göstermelisiniz. Yani hayatınızda köklü değişiklikler yapmanız gerekmektedir.   

Tüp mide ameliyatı laparoskopik denilen kapalı ameliyat yöntemi ile yapılmaktadır. Bu yöntem açık ameliyat ile karşılaştırıldığında oldukça konforludur. Uzun dönemde ağırlık kaldırmaya herhangi bir engel olmamakla birlikte, ilk 15 gün karın içi basıncı arttırmamak için ağırlık kaldırmamaya dikkat edilmesi gerekmektedir.

Obezitenin beraberinde getirdiği fiziksel rahatsızlıkların yanı sıra kişinin öz saygısını ve özgüvenini de düşürdüğü bilinmektedir. Bu da genellikle obez hastalarda cinsel isteksizlik ile sonuçlanabilmektedir. Araştırmalar, cinsel ilişki sırasındaki zevk ve performansın aşırı vücut yağı olan kişilerde hızlı düşüşe geçtiğini göstermektedir. Tüp mide ameliyatı, diğer fiziksel sorunlara çözüm getirdiği gibi, hastaların cinsel ilişki sırasında gün geçtikçe daha istekli olmalarına da sebep vermektedir. Bunun temelinde hastanın zayıfladıkça artan özgüveni ve öz saygısı bulunmaktadır. Ameliyat sonrasında ne zaman cinsel ilişkiye girileceğine dair net bir cevap yoktur. Bazı hastalar ameliyat sonrasındaki 1. Haftada cinsel ilişki yaşayabilirken, bazıları vücutlarının cinsel ilişkiye girebilecek kadar iyileşmesi için 3-4 hafta bekleyebilmektedir.  

Tüp mide ameliyatı sonrasında mide küçüldüğü için gıda depolama oranı eskisine kıyasla daha da azalacaktır. Bu durum sıvı tüketimini de sınırlandırmaktadır. Bunun yanı sıra lif yönünden eksik beslenme de bu duruma yol açabilmektedir. Ancak kabızlık bir hastalık değil geçici bir problemdir. Düzenli sıvı tüketimi ve lifli gıda yönünden zengin gıdaların tüketimi bu durumu ortadan kaldıracaktır. 

Tüp mide ameliyatı olacak hastaların en çok duyduğu kaygılardan biri olan saç dökülmesi tüp mide ameliyatının yan etkilerinden biridir ancak kalıcı bir durum değildir. Ameliyat sonrasında hastaların %30 ila 40’ı bu yan etkiyi yaşarlar. Stres saç dökülmesine sebep veren unsurlardan biridir. Tüp mide ameliyatı sonrasında ameliyatın vücuduna verdiği ekstra stres, hızlı kilo kaybı ve besin eksikliği saç dökülmesinin sebepleridir. Saç dökülmesi genellikle 3-4 ay arasında sürse de, 6 aya kadar uzayabilmektedir. Ancak bu dönemde saç kökleriniz zarar görmemektedir. Bu nedenle saçlarınız güçlü bir şekilde tekrar uzar. Bu olasılığı minimuma indirmek için doktorunuzun size verdiği reçeteleri doğru bir şekilde kullanıp, uyarılarını dinlemeniz gerekmektedir. 

Tüp mide ameliyatından sonra ilk dönemde hızlı kilo kaybı yaşanmaktadır. Bu da beraberinde vücudunda daha önceden alışmış olduğu yağ kütlesinin düşmesi demektir. Yağ, vücudu sararak bir izolasyon gibi çalışmaktadır. Yağ kütlesi düşen hastalar üşüme hatta bazen titreme yaşayabilirler. Bu sadece soğuk aylarda değil sıcak aylarda da yaşanabilmektedir. Ancak bu durum geçicidir. Vücut yeni kiloya uyum sağladığında üşüme hissi geçecektir. 

Tüp mide ameliyatı sonrası hekimin ve uzman diyetisyenin sizin için hazırladığı yeni beslenme düzenine harfiyen uymak çok önemlidir. Bu beslenme düzenini sadece bir dönem için değil, hayatınızın geri kalanında takip etmeniz gerekmektedir. Bu yeni beslenme düzeninin bırakılmasının ardından eski kiloların geri alımı mümkündür. Yeni diyet alışkanlıklarının bırakılmasının ardından geri kilo alımına yoyo etkisi denmektedir.

Tüp mide ameliyatı sonrasında kilo verimini ve iyileşmeyi hızlandıran en önemli unsurlar beslenme düzenlenmesi ve rutin egzersizlerdir. Bu önemli yaşam değişikliklerin yanında birçok hasta için çok daha zorlayıcı olanı alkol ve sigara bağımlılıklarıdır. Tüp mide ameliyatı sonrasında özellikle ilk dönemde sigara içmek ekstra komplikasyon riskleri taşımaktadır. Sigara içmenin küçük damarlara kan akışını önemli ölçüde azalttığı gözlemlenmiştir. Bu kan akışı iyileşme dönemi için oldukça önemlidir. Ameliyat döneminde ve sonrasındaki ilk dönemde sigara kullanımı iyileşmeyi geciktirdiği için bağırsaktan sızma riskini arttırmaktadır. Bu da tüp mide ameliyatının ardından oluşabilecek en kritik komplikasyondur. Alkol tüketimi ise daha önce tecrübe ettiğiniz gibi olmayacaktır. Alkol toleransınız önceden yüksek olsa dahi, küçülmüş mideniz ile alkolun size etki etmesi çok daha hızlı olacaktır. Bu yüzden ameliyat sonrasındaki ilk 6 ay içerisinde alkol tüketimi önerilmemektedir. 

Tüp mide ameliyatından sonra mümkün olan en kısa sürede fiziksel aktivitelere başlanması gerekmektedir. Ancak havuz ya da denize girmek için minimum 1.5 ay beklenmesi gerekmektedir. Genellikle laparoskopik yöntem ile yapılan tüp mide ameliyatı sonrasında dikişlerin iyileşmesi ortalama 3 hafta sürmektedir. Bu sürede dikişlerin mikrop kapmaması için beklenilmesi gerekmektedir. Bunun ardından ise yine 3 hafta civarında mide içi iyileşme gerçekleşmektedir. Bu dönemde de mikrop riskinden uzak kalmak gerekmektedir. Ek olarak deniz ya da havuzda su yutma riski de mevcuttur. Yüzerken yapılacak hareketler nedeniyle karın bölgesi de fıtık oluşma riski göz önüne alınmalıdır. 6. Haftadan sonra ise yüzmeye başlayabilirsiniz. Yüzme, tüm vücudu çalıştıran bir aktivite olduğu için ameliyat sonrası kol ve bacaklarda yaşanabilecek deri sarkmalarının da önüne geçilmesinde yardımcı olmaktadır.  

Tüp mide ameliyatı bariatrik cerrahinin kısıtlayıcı yöntemlerinden biridir. Mideniz boş olduğunda, ‘ghrelin’ denilen bir hormon salgılanır ve bu da beyninizin açlık dürtüleri oluşturmasına sebep olur. Yemek yedikten sonra salgılanan ghrelin miktarı hızla azalır. Tüp mide ameliyatı sonrasında geriye kalan midenin boyutu daha küçük olacağı için haliyle salgılanan hormon miktarı da daha az olacaktır. Bu da hastanın eskiye kıyasla daha az açlık hissetmesine sebep verecektir. Ancak açlık hissinin tamamen yok olması söz konusu değildir. 

Tüp mide ameliyatı olan hastaların en çok merak ettiği konulardan biri olan deri sarkması ameliyat sonrasında verilen hızlı kilo nedeniyle yaşanmaktadır. Ameliyatsız verilen kilolar daha yavaş olduğu için deri buna uyum sağlayabilmektedir ancak tüp mide ameliyatı sonrası hızla kilo kaybı yaşandığı için deri uyum sağlamakta güçlük çeker ve sonucunda sarkmalar yaşanır. Hekiminizin önerdiği beslenme düzeni ve düzenli egzersiz ile bu sarkma miktarı azaltılsa da hızlı kilo kaybı sonucu gözle görülür sarkmalar yaşanmaktadır. Deri sarkmalarından kurtulmak ve sıkılaşma sağlanabilmesi için uygulanabilecek en kesin çözüm ameliyattır.

Tüp mide ameliyatı bariatrik cerrahinin kısıtlayıcı yöntemlerinden biridir. Mideniz boş olduğunda, ‘ghrelin’ denilen bir hormon salgılanır ve bu da beyninizin açlık dürtüleri oluşturmasına sebep olur. Yemek yedikten sonra salgılanan ghrelin miktarı hızla azalır. Tüp mide ameliyatı sonrasında geriye kalan midenin boyutu daha küçük olacağı için haliyle salgılanan hormon miktarı da daha az olacaktır. Bu da hastanın eskiye kıyasla daha az açlık hissetmesine ve iştahının azalmasına sebep verecektir. Ancak tamamen iştah kesilmesi söz konusu değildir. 

Tüp mide ameliyatı bariatrik cerrahinin kısıtlayıcı yöntemlerinden biridir ve kısa sürede hızlı kilo kaybına sebep vermektedir. Ancak düzenli egzersiz ve diyetisyen tarafından hazırlanan beslenme uyulmadığı takdirde tek başına yeterli değildir. Unutmamak gerekir ki tıpkı diyet ve spor gibi tüp mide ameliyatı da sizin kilo vermenize yardımcı olan bir araçtır. Tüp mide ameliyatında midenin büyük bir bölümü alındığı için siz isteseniz de eskisi gibi yemek yiyemezsiniz çünkü midenin depolama alanı kısıtlanacaktır. Buna ek olarak eksiden alıştığınız zararlı gıdaları daha önce yediğiniz miktarda tüketmek size kusma ve mide bulantısı olarak geri dönecektir. Eğer hekimin ve diyetisyen uzmanının önerdiği beslenme düzenine uyulmazsa mide tekrar genişleyebilir ve geri kilo alım yaşanabilmektedir. Bütün bunları engellemek için eski alışkanlıklarınızı bir kenara bırakıp hekiminizin önerdiği yeni beslenme düzeni ve düzenli egzersiz gibi yaşam farklılıklarına harfiyen uymanız gerekmektedir. 

Tüp mide ameliyatı sonrasında iyileşmesi süresi 3 gün ila 2 hafta arasında sürmektedir. Bu sürenin ardından hastalar gündelik hayatlarına devam edebilir. Ameliyat sonrasında ise hastalar ilk 2-3 gün hastanede istirahat ettirilir. Ancak hastalar ameliyat sonrasında aynı gün içerisinde yürümeye başlarlar. Hastanede yatış süresi olası bir komplikasyona hızlı müdahale edilmesi içindir.

Tüp mide ameliyatı sonrası ilk 2-3 gün hastanede geçirilmektedir. Ameliyatın olduğu gün oluşabilecek baş dönmesi, tansiyon düşmesi ya da bayılma gibi olasılıkların yaşanmaması için ilk gün duş alımı önerilmemektedir. Ameliyattan sonraki gün ise hekimin onayı ile duş alınabilmektedir. Ancak sonrasında karın bölgesindeki dikişlerin pansumanının yapılması gerekir ve bu işlem de hastanede gerçekleştirilir. Hastaneden taburcu olduktan sonra kendi evinizde dilediğiniz gibi duş alabilirsiniz. 

Tüp mide ameliyatı sonrasında hekiminizin onayı doğrultusunda mümkün olan en kısa sürede hareket etmeniz gerekmektedir. Ameliyat günü hasta az da olsa hekim gözetiminde yürütülür. Taburcu olduktan sonra ise vücudunuzu zorlamayacak şekilde yürüyüşler yapabilirsiniz. İlk ayın sonrasında ise yavaş yavaş ağırlık gerektiren sporları da yapmaya başlayabilirsiniz. İyileşme dönemi hastadan hastaya değiştiği için ağırlık gerektiren sporları yapmadan önce karın bölgesinde bir fıtığa sebep vermemek için hekiminizden onay almayı unutmayın.

Tüp mide ameliyatı sonrasında hızlı kilo kaybı hemen başlasa da ideal kiloya ulaşmak 12 ila 18 ay arasında sürmektedir. Hasta ideal kiloya ulaştıktan sonra ise hekiminin ve diyetisyen uzmanının kendisi için hazırladığı beslenme düzeni ve spor programını sürdürerek ideal kilosunu sabitlemelidir. 12 – 18 ayından ardından ulaşılan ideal kilo 6 ay boyunca sabit olarak kaldığında vücuttaki deri sarkmalarında daha fazla değişiklik olmayacağından, o tarihten itibaren hastalar cerrahi çözümlere başvurabilirler. 

Tüp mide ve RNY Gastrik By-pass ameliyatlarının her ikisi de bariatrik obezite cerrahisine girmektedir. Ancak aralarında hem uygulanış hem de sonuç anlamında farklar bulunmaktadır. Tüp mide ameliyatı kısıtlayıcı bir ameliyattır ve emilimde bir değişikliğe sebep vermez. Ancak RNY Gastrik By-Pass ameliyatı ise hem kısıtlayıcı hem de emilim azaltıcı bir ameliyattır. Tüp mide ameliyatında midenin büyük bir bölümünün alınmasına rağmen geriye bir parçası bırakılmaktadır. RNY Gastrik ByPass ameliyatında ise mide neredeyse kalmaz ve direkt ince bağırsağa bağlanır. Tüp mide emilim bozucu olmadığı için sindirim sistemi normal şekilde çalışmaya devam eder ancak RNY Gastrik ByPass da ise sindirimin bazı aşamaları daha hızlı kilo kaybı ve daha az kalori alımı için atlanmaktadır. Her ikisinin farklı avantajları ve dezavantajları vardır. Tedavinin hastaya uygunluğu kişiden kişiye değiştiği için herkes için en iyisi şudur demek doğru olmayacaktır. Her hastanın ihtiyaçları, vücut kitle indeksi, obezite ile alakalı rahatsızlıkları farklılık göstermektedir. Uygun tedavi hastanın muayenesi sonrasında hekim tarafından karar verilmektedir. 

Mide Balonu Uygulaması 

Hakkında Merak Edilenler

Aşağıdaki menüden Tedavi Öncesi, Tedavi Süreci yada Tedavi Sonrası Süreç seçerek Detaylı Bilgi Alabilirsiniz.

Mide balonu, obezite hastalığından ya da fazla kilolarından muzdarip ancak ameliyat olmadan fazla kilolarından kurtulmak isteyen hastalar için uygulanan midenin depolama hacmini kısıtlayan bir tedavi yöntemidir. Endoskopik ve elipse yutulabilen mide balonları olarak iki farklı çeşidi bulunmaktadır. Mide balonu tedavisinde hastanın midesine bir balon indirilir ve midede şişirilir. Gıdalaran mideden geçiş sürecini yavaşlatır. Bununla birlikte midenin hacmini azaltarak hastanın daha az gıda tüketmesine sebebiyet vermektedir. Sıvı ya da hava ile doldurulabilmektedir. Mide balonları türüne göre midede 4, 6 ya da 12 ay kalabilmektedir. Endoskopik mide balonunda balonun çıkarılma işlemi yine endoskopik şekilde yapılırken, yutulabilir mide balonu vücuttan doğal yollarla çıkartılabilmektedir. 

Endoskopik ya da elipse yutulabilir olarak iki farklı yöntem ile yerleştirilebilen mide balonu bir ameliyat türü değildir. Dolayısıyla bir kesi söz konusu olmaz. Her iki yöntemde de balon, mideye oral yollar ile yerleştirilir ve sonrasında midede hekim tarafından şişirilir. Endoskopik mide balonu yönteminde hekim şişirilmemiş balonu endoskop cihazı ile mideye kadar indirip yerleştirmek istediği bölgeye ulaştıktan sonra şişirir. Elipse yutulabilir balonda ise hasta, hekim eşliğinde bir hap gibi görünen balonu su eşliğinde yutar, hekim bir röntgen yardımıyla balonun doğru yerde olduğunu gözlemledikten sonra balon şişirilir. 

Mide balonu tedavisinin endoskopik ve elipse yutulabilir olarak iki farklı yöntemi bulunmaktadır. Her iki yöntemde de balon, mideye oral yollar ile yerleştirilir ve sonrasında midede hekim tarafından şişirilir. Endoskopik mide balonu yönteminde hekim şişirilmemiş balonu endoskopik cihazı ile mideye kadar indirip yerleştirmek istediği bölgeye ulaştıktan sonra şişirir. Endoskopik mide balonunda herhangi bir sızıntı olduğunda hemen gözlemlenebilmesi için balon metilen mavisi sıvısı ile şişirilir. Böylece herhangi bir sızıyı hasta idrarında gözlemleyip hekimine bildirebilmektedir. Elipse yutulabilir balonda ise hasta, hekim eşliğinde bir hap gibi görünen balonu su eşliğinde yutar, hekim bir röntgen yardımıyla balonun doğru yerde olduğunu gözlemledikten sonra balon şişirilir. 

Mide balonu risklerini temelde iki farklı yöntem olduğu için yönteme göre değerlendirmek daha doğru olacaktır. Endoskopik mide balonu tedavisi her endoskopik işlemde görülebilecek kanama ve mide delinmesi riski taşımaktadır. Ancak bu risk oldukça düşüktür ve doğru cerrah seçimi ile ortadan kaldırılabilir. Endoskopik yöntemlerde anestezi kullanıldığı için anestezinin de kendine has riskleri bu tedavi için geçerlidir. Mide balonunun kendine ait riski ise zamanla hacmini yitirme olasılığıdır. Bu durumda vücut balonu doğal yollardan dışarı atsa da, bağırsaklara dolaştığı takdirde cerrahi bir müdahale gerekebilmektedir. Bu durumun engellenmesi için ise belirli dönemlerde doktor kontrolleri yapılmaktadır. Elipse yutulabilir mide balonunda ise endoskopik mide balonun da gözlemlenen kusma, mide bulantısı yan etkileri gözlemlenmektedir. Bu olasılıklar her iki yöntemde uygulandıktan 1-2 gün sonrasına kadar geçerlidir. Bu süreç midenin balona alışma süreci olarak da adlandırılabilir. 

Mide balonu ismini duyan hastaların aklına gelen ilk sorulardan biri budur. Balon terimi kullanılmasından ötürü insanların aklına hemen patlama riski de gelmektedir. Halbuki mide balonu sadece görünüşü itibariyle balona benzediği için bu ismi almıştır; yapısı patlama ve aside karşı dayanıklı olduğundan mide balonu patlaması söz konusu değildir. Ancak mide balonunun delinmesi riski vardır. Bu durumda erken müdahale edilebilmesi için balonun içerisinde metilen mavisi denilen bir sıvı vardır. Eğer balonda bir sızıntı olursa bu sıvı idrar ile dışarı atılı ve hasta tarafından gözlemlenir. Bu durumda hasta hekime hızlıca başvurmalıdır. Hekim kontrolünün ardından balon mideden alınmaktadır. 

Mide balonu tedavisi obezitenin başlangıcındaki hastalar için cerrahi olmayan bir yöntemdir. Fazla kiloların %10 unun ve fazlasının verilmesinde yardımcı olmaktadır. Vücut kitle indeksi 30 ila 40 arasında olan hastalar için kullanılabilmektedir. Bununla birlikte daha önce diyet veya egzersiz ile kilo veremeyen, obezite ile alakalı bir ya da daha fazla rahatsızlıkları bulunan hastalara uygulanabilmektedir. 

Mide balonunun bir hastaya uygun olup olmadığı hastanın kilosu ile değil, VKİ ve hekimin vereceği onay ile kararlaştırılmaktadır. Vücut kitle indeksi 30 ila 40 arasında olan hastalar için kullanılabilmektedir. Bununla birlikte daha önce diyet veya egzersiz ile kilo veremeyen, obezite ile alakalı bir ya da daha fazla rahatsızlıkları bulunan hastalara uygulanabilmektedir. 

Mide balonu tedavisi diğer obezite cerrahisi yöntemlerinde olduğu gibi herkes için uygun bir tedavi değildir. Bu tedavinin uygulanamayacağı hasta grupları bulunmaktadır. Bunlar: 

  • Kalp, böbrek, karaciğer ve akciğer hastaları
  • Kan sulandırıcı kullanması gereken hastalar
  • Mide fıtığı, reflü ve yemek borusunda yanık olan hastalar
  • Mide-onikiparmak ülseri hastaları
  • Hamile ve hamilelik planlayanlar
  • Alkol ve madde bağımlıları
  • Daha önce mide ya da yemek borusu ameliyatı olanlar

Mide balonu tedavisi kendi içerisinde farklı yöntemler barındırmaktadır. Endoskopik ve elipse yutulabilen mide balonlarının uygulanışı gibi fiyat aralıkları da farklılıklar göstermektedir. Mide balonu uygulamasının fiyatları tercih edilen yönteme göre değişiklik göstermektedir. Bununla birlikte tercih ettiğiniz hekimin tecrübesi, kullanılan teknolojinin ve malzemelerin kalitesi de fiyat için belirleyici olabilmektedir.  

Mide balonu uygulaması için bir kilo sınırı bulunmamaktadır. Daha önce kendi çabalarıyla, diyetisyen hekim yardımıyla kilo vermeyi denemiş ancak başarılı olamamış herkes için uygulanabilmektedir. 

Mide balonu tedavisi tıpkı diyet ve düzenli spor programı gibi kişinin kilo vermesine yardımcı olan bir araçtır. Bu nedenle tek başına mide balonu kilo vermek isteyen kişiler için yeterli olmayacaktır. Eğer mide balonu taktıran kişiler, işlem sonrasında eski alışkanlıklarını bir kenara bırakıp yeni beslenme alışkanlıkları ve egzersiz programına sadık kalırlarsa mide balonu ile 15-20 arasında kilo verebilmektedirler. 

Mide balonu işleminde balonun midede kalma süresi tercih edilen yönteme göre değişiklik göstermektedir. Endoskopik balonlarda, tercihe bağlı olarak balon midede 6 ay ve 12 ay kalmaktadır. Bahsedilen süre dolduktan sonra balon, cerrah tarafından endoskopik yöntem ile çıkarılmaktadır. Elipse yutulabilen mide balonunda ise balon mide 4 ila 6 ay kalmaktadır. Bu sürenin sonuna doğru kendiliğinden sönen balon doğal yollarla vücuttan atılmaktadır.

Mide balonu uygulaması genel anlamda 18 ila 65 yaş aralığındaki kişilere uygulanmaktadır. Ancak bu keskin bir sınırlama değildir. 18 yaşın altındaki kişilere de hekimin onayı doğrultusunda mide balonu yapılabilmektedir.

Mide balonu tedavisinde kilodan ziyade hastanın vücut kitle indeksi baz alınmaktadır. Bu sayede dolaylı yoldan hastanın ‘fazla’ kiloları da dikkate alınmaktadır. Vücut kitle indeksi 30 ila 40 arasında olan hastalara bu işlem uygulanabilmektedir. Bazı durumlarda, hekim onayı ile 30 altı vücut kitle indeksine sahip hastalara da uygulanabilmektedir.

Mide balonu uygulaması genel anlamda 18 ila 65 yaş aralığındaki kişilere uygulanmaktadır. Ancak bu keskin bir sınırlama değildir. 18 yaşın altındaki kişilere de hekimin onayı doğrultusunda mide balonu yapılabilmektedir. 

Endoskopik yöntem ile yapılan mide balonlarında iki farklı seçenek bulunmaktadır. 6 veya 12 ay midede kalan balonların endoskopik açıdan uygulanış farkları pek olmasada midede kaldığı dönem uygulanan işlemler ve kilo kaybı anlamında farklılıklar görülmektedir. 6 aylık mide balonunda, balonun 6 aylık dönemde tekrar şişirilmesine gerek görülmemektedir. 6 ayın sonunda balon yine endoskopik yöntem ile mideden çıkartılır. Hastanın diyet ve spor düzenine uyması durumunda 15-20 arası kilo kaybı beklenmektedir. 12 aylık balonda ise balon midede daha uzun süre kaldığı için tekrar şişirilmesi gerekmektedir. Bu işlem yine cerrah tarafından gerçekleştirilmektedir. Hastanın diyet ve spor düzenine uyması durumunda 20 nin üzerinden kilo kaybı gözlemlenmektedir.

Mide balonu, midenin boşalma sürecini de yavaşlattığı için kullanılan ilaçların etki etmesi için gereken sürenin yavaşlamasına sebep vermektedir. Ancak ilaçların etkinliği açısında bir problem teşkil etmezler. Balon midedeyken kullanılacak ilaçların mideye yan etkilerinin olup olmadığı dikkate alınmalıdır. Ülser ya da mide kanamasına sebep verebilecek ilaçlardan kaçınılmalıdır. 

Mide balonları genellikle midede 700 ila 900 miligramlık alan kaplamaktadır. Balonun midede kaplayacağı hacim hastanın durumu göz önüne alınarak hekim tarafından belirlenmektedir. Balon, midenin yarısını ya da üçte birini kaplayabilmektedir. 

Endoskopik mide balonu ve yutulabilir mide balonu temelde aynı amaca hizmet etse de uygulanış ve sonuç açısından bazı farkları bulunmaktadır. Elipse yutulabilir mide balonu endoskopik bir yöntem gerektirmemektedir. Hasta, hekim gözetiminde kapsül şeklindeki balonu yutar ve kapsül hekim tarafından şişirilir. İşlem sırasında hasta uyutulmaz, bilinci yerindedir. Elipse yutulabilen mide balonu midede 4-6 ay arasında kalmaktadır. Süresi dolan elipse yutulabilen balon mide içerisinde söner ve doğal yollardan vücuttan atılır. Endoskopik mide balonunda ise iki farklı balon kullanılabilir. Bunlar 6 aylık ya da 12 aylıktır. Her ikisi de endoskopik işlemle yerleştirilir ve süreç bittikten sonra yine endoskopik işlem ile çıkartılmaktadır.  

Mide balonu uygulaması için bir kilo sınırı bulunmamaktadır. Bu yüzden kilo sorunu olan ve daha önce kendi çabalarıyla, diyetisyen hekim yardımıyla kilo vermeyi denemiş ancak başarılı olamamış herkes için uygulanabilmektedir. 

Mide balonu, obezite cerrahisinin diğer yöntemleri gibi hastaların kilo vermesine yardımcı olan bir araçtır. Obezite cerrahisinde herkes için en uygun tedavi yöntemi diye bir şey söz konusu değildir. Tedavinin uygunluğu ve hastaya sağlayacağı katkı, hastanın boyu, kilosu, obezite ile alakalı hastalıklarının durumuna bağlı olarak değişebilmektedir. Bu sebepten herkes için uygun denebilecek bir tedavi söz konusu değildir. Sizin için en uygun tedavi sahip olduğunuz vücut kitle indeksinize ve obeziteye bağlı hastalıklarınıza göre değişiklik göstermektedir. 

Mide balonunun en büyük avantajı cerrahi bir işlem olmaması ve hastanın aynı gün içerisinde gündelik yaşamına dönebilmesidir. Kişilerin, diyetisyenin önerdiği sağlıklı beslenme düzenine uymaları durumunda sağlıklı kilo kaybetmelerine yardımcı olmaktadır. Bununla birlikte, obeziteye bağlı şeker hastalığı, uyku apnesi gibi sağlık problemlerini iyileşmesini ve kişinin öz saygısını ve öz güvenini arttırmasını sağlamaktadır. 

  Avantajları

  • Fazla kiloların %30 unun verilmesine yardımcı olur
  • Cerrahi bir işlem değildir
  • Diyetisyenin önerdiği beslenme düzeni ve rutin spor programları ile birleştirildiğinde uzun dönem kilo kaybını sağlar
  • Hızlı bir şekilde uygulanabilmektedir. 

Dezavantajları

  • Midede kalma süresi kısıtlıdır. En fazla 1 sene kalabilir.
  • Balon çıktıktan sonra hasta dikkat etmezse yeniden kilo alımı mümkündür.
  • Balon takıldıktan sonraki ilk günler kusma, mide bulantısı ve mide krampları gözlemlenebilir. 

 Mide balonunun endoskopik ve elipse yutulabilen olmak üzere iki farklı yöntemi vardır ve her ikisi de farklı uygulanmaktadır. Endoskopik mide balonu öncesinde hasta hekim tarafından muayene edilir; özellikle iç hastalıkları açısından değerlendirilir. Eğer hekim herhangi bir engel görmüyorsa işleme geçilir. Hasta işleme herhangi bir endoskopik tedaviye hazırlanır gibi hazırlanır. İşlem sırasında genel anestezi değil sedasyon uygulanır. Hasta uyutulduktan sonra henüz şişirilmemiş mide balonu endoskopik olarak mideye yerleştirilir. Burada doğru alan bulunduktan sonra 400-700 ml arasında şişirilir. Bununla birlikte balonun içerisinde metilen mavisi denilen sıvı eklenir. Bu sayede muhtemel sızıntılar hızlı bir şekilde gözlemlenebilmektedir. Balonun yerleştirilmesi 10-15 dk arasında sürmektedir. İşlemin ardından hasta uyandırılır ve sedasyonun da etkisi geçtikten sonra hasta taburcu edilir. İşlemi takip eden 1-2 gün midenin balona alışma sürecidir. Bu süreçte mide bulantısı, kusma gibi yan etkiler yaşanabilmektedir. Hasta işlem öncesinde ve sonrasında bu durum hakkında bilgilendirilir. Tercih edilen balona göre, balon midede 6 yada 12 kalabilir. Kararlaştırılan sürenin ardından balon tekrar endoskopik yöntem ile çıkartılır. Elipse yutulabilir mide balonunda ise, herhangi bir anestezi yöntemine gerek duyulmamaktadır. İşlem süresince hasta uyanıktır. Hastanın kontrollerinin ardından kapsül biçimindeki mide balonu hekim gözetiminde hasta tarafından su ile yutulur. Kapsüle bağlı bir ip de kapsülle birlikte yutulmaktadır. Hasta balonu yuttuktan sonra bir röntgen alınıp kapsülün yeri belirlenir. Eğer doğru yerdeyse, kapsül ile birlikte yutulan ip sayesinde balon şişirilir. Şişirme işleminin ardından son kontrol için tekrar röntgen alınır. Balonun doğru bölümde şişirildiğinden emin olunduktan sonra yutulan ip hekim tarafından çekilerek çıkartılır. Akıllı sisteme sahip olan elipse yutulabilir balon ipin çekilmesini algılar ve balonu mühürler. 4 ay midede kalan elipse yutulabilir mide balonu bahsedilen süre dolduktan sonra yavaşça hacmini kaybeder ve doğal yollarla vücuttan atılır. Çoğu zaman hastalar bunun farkına bile varmamaktadır. Her iki yöntemden sonra midenin yabancı bir maddeye alışma süreci olacağı için mide bulantısı, kusma ya da reflü gibi yan etkiler gözlemlenmektedir. Ancak bunlar geçici etkilerdir.  

Mide balonu işlemini süresinden bahsederken elipse yutulabilir ve endoskopik mide balonunun ayrılması gerekmektedir. Endoskopik mide balonu işlemi, hastanın sedasyon ile uyutulması ve uyandırılması dahil olmak üzere 25 ila 45 dakika civarında sürebilmektedir. Yutulabilir mide balonunda ise herhangi bir anestezi tekniği ve endoskopik işlem yapılmadığı için, işlem 15-20 dakika arasında sürmektedir.   

Endoskopi işlemi hastanın bilincinin tamamen kapalı olmadığı ancak işlem sırasında bir şey hissetmediği sedasyon altında yapılmaktadır. Hasta uyutulduktan sonra endoskop adı verilen ucunda kamera olan cihan hastanın ağzına yerleştirilir ve yemek borusundan mideye doğru ilerlenir. Hasta işlem sırasında sedasyon altında olduğu için herhangi bir ağrı ya da sızı hissetmez. 

Endoskopik ya da elipse yutulabilir olarak iki farklı yöntem ile yerleştirilebilen mide balonu bir ameliyat türü değildir. Dolayısıyla bir kesi söz konusu olmaz. Her iki yöntemde de balon, mideye oral yollar ile yerleştirilir ve sonrasında midede hekim tarafından şişirilir. Endoskopik mide balonu yönteminde hekim şişirilmemiş balonu endoskop cihazı ile mideye kadar indirip yerleştirmek istediği bölgeye ulaştıktan sonra şişirir. Elipse yutulabilir balonda ise hasta, hekim eşliğinde bir hap gibi görünen balonu su eşliğinde yutar, hekim bir röntgen yardımıyla balonun doğru yerde olduğunu gözlemledikten sonra balon şişirilir. 

Mide balonu, mideye yerleştirildikten sonra 400-700 cc hacime kadar şişirilebilmektedir. Balonun şişirilmesi hava ya da sıvı ile yapılabilmektedir. Her iki durumda da balonun içine metilen mavisi diye adlandırılan sıvı da yerleştirilmektedir. Bu sıvı olası bir sönme durumunda balondan sızarak hastanın idrarında gözle görülebilmektedir. Böylece hasta balonun söndüğünü anlayabilir. Bu durumda en kısa sürede hekim ile iletişime geçilmelidir. 

Mide balonunda endoskopik ya da elipse yutulabilir olarak iki farklı yöntem bulunmaktadır. Her iki yöntemde de balon, mideye oral yollar ile yerleştirilir ve sonrasında midede hekim tarafından şişirilir. Endoskopik mide balonu yönteminde hekim şişirilmemiş balonu endoskop cihazı ile mideye kadar indirip yerleştirmek istediği bölgeye ulaştıktan sonra şişirir. Elipse yutulabilir balonda ise hasta, hekim eşliğinde bir hap gibi görünen balonu su eşliğinde yutar, hekim bir röntgen yardımıyla balonun doğru yerde olduğunu gözlemledikten sonra balon şişirilir. 

Mide balonunun midede kalış süresi tercih edilen yönteme göre değişmektedir. Elipse yutulabilen mide balonu, mideye yerleştirildikten sonra 4-6 ay arasında midede kalmaktadır. Bu sürenin sonuna doğru balon kendiliğinden söner ve vücuttan doğal yollarla dışarı atılır. Endoskopik mide balonunda ise iki farklı seçenek mevcuttur. Balon midede hekimin kontrolü ve hastanın vücut kitle indeksi, vermek istediği kilo göz önüne alınarak 6 ay ya da 12 ay kalabilmektedir. Bahsedilen sürenin ardından balon yine endoskopik şekilde çıkartılmaktadır.

Mide balonu, obezite cerrahisinin ‘kısıtlayıcı’ yöntemlerinden biridir. Mide balonu uygulamasındaki amaç midenin gıda depolayacağı alanı kısıtlamaktır. 400 ila 700 cc hacime ulaşabilen mide balonu midenin büyük bir bölümünü kaplamaktadır. Bu sayede hasta çok daha hızlı bir şekilde tokluk hissederken, daha az açlık hissetmektedir. Fazla kiloların %30 unun verilmesine yardımcı olan bu işlem, diğer obezite tedavileri gibi tek başına yeterli değildir. İşlemin ardından hasta, diyetisyen hekiminin önerileri doğrultusunda doğru beslenme düzeni ve rutin spor programı ile kilo kaybını desteklemelidir. Bunların hepsi birleştiğinde hızlı ve sağlıklı kilo kaybı sağlanmaktadır. 

Endoskopik mide balonu işlemi hastanın bilincinin tamamen kapalı olmadığı ancak işlem sırasında bir şey hissetmediği sedasyon altında yapılmaktadır. Hasta uyutulduktan sonra endoskop adı verilen ucunda kamera olan cihan hastanın ağzına yerleştirilir ve yemek borusundan mideye doğru ilerlenir. Hasta işlem sırasında sedasyon altında olduğu için herhangi bir ağrı ya da sızı hissetmez. Elipse mide balonunda ise sedasyon ya da benzeri anesteziye gerek duyulmamaktadır. Hasta işlem sırasında uyanıktır. 

Mide balonunun mideye yerleştirilmesi işlemi yaklaşık 20-25 dakika sürmektedir. Endoskopik şekilde yapılan mide balonu işleminde hasta sedasyon altında olduğu için hastanın uyanması ile birlikte bu süre 45 dakikayı bulabilmektedir. Elipse yutulabilen mide balonu işlemi ise 15-20 dakika içerisinde gerçekleştirilmektedir.  

Mide balonu sanılanın aksine bir ameliyat değildir; herhangi bir cerrahi işlem gerektirmemektedir. Cerrahi bir işlem olmadığı için endoskopik olarak yapılan ya da yutulabilen mide balonu işlemlerinin sonrasında işlemle alakalı bir ağrı söz konusu değildir. Ancak mide, balonu yabancı bir cisim olarak algıladığı için işlem sonraki ilk birkaç gün vücuttan dışarıya atmak isteyecektir. Bu dönemde mide bulantısı, kusma ve mide krampları gözlemlenebilir. İlk birkaç günün ardından vücut balona alışır ve bu problemler daha fazla gözlemlenmez. 

Her ne kadar bir ameliyat türü olmasa da mide balonu taktıran kişilerin de dikkat etmesi gereken durumlar vardır. Hem işlem sonrası sağlıklı bir yaşam sürmek, hem de fazla kilolardan hızlıca kurtulmak için bunlara dikkat edilmesi gerekir. Dikkat edilmesi gereken hususlar şöyle sıralanabilir: 

  • Yemek sırasında, yarım saat öncesinde ve sonrasında sıvı tüketilmemelidir. Midenin kapasitesi sınırlandırılacağı için çok yemek ve sıvı tüketmek şişkinliğe ve bulantıya sebep verebilmektedir.
  • Kişi uzman diyetisyenin onayladığı şekilde günde 3 ana, 3 ara öğün ile beslenmelidir. 
  • Karbonhidrat yerine protein ağırlıklı beslenme gerekmektedir.
  • Kafein alımı minimuma indirilmelidir. Kahve, ülsere sebebiyet verebileceği için çok az tüketilmelidir. 
  • Gazlı ve karbonatlı içecekler tüketilmemelidir. 
  • Alkol tüketimi ülsere sebebiyet verebileceği için sınırlandırılmalıdır. 
  • Az beslenmeden dolayı vitamin ve mineral eksikliği yaşanabileceği için doktorun onayı doğrultusunda takviye gıdalar kullanılmalıdır.

Mide balonu işlemini obezite cerrahisinin kısıtlayıcı alanı içerisinde kabul edebiliriz. Tüp midenin aksine hastanın besin tüketimini cerrahi bir işlem olmadan kısıtlamayı amaçlamaktadır. Mideye yerleştirilen balon, midenin büyük bir kısmını kaplayacağı için midenin depolama alanı kısıtlanır. Kişinin midesinin depolama alanı kısıtlandığı için daha önce alıştığı miktarda besin tüketemez. Bununla birlikte besin daha kısıtlı alanda depolanacağı için hasta çok daha hızlı bir şekilde tokluk hissedecektir. Daha az besin tüketimi ve daha hızlı tokluk hissiyatı sayesinde kilo verimi sağlanmaktadır. Ancak mide balonu, ideal kiloya ulaşmak için tek başına yeterli olmayacaktır. İşlem sonrasında kişinin, uzman diyetisyenin hazırladığı beslenme düzenine harfiyen uyması ve düzenli egzersiz yapması gerekmektedir. Bu koşulların hepsini karşılayan kişilerin kilo verme oranı daha yüksek olacağı gibi verdiği kilolar da kalıcı olacaktır. 

Mide balonu cerrahi bir işlem değildir. Bu yüzden hastanın vücudunda herhangi bir kesi ya da yara bulunmamaktadır. Hem endoskopik balon hem de yutulabilen balon işlemlerinin ardından hasta istirahate bile ihtiyaç duymadan normal yaşamına dönebilmektedir. Bazı hastalar ise ilk günü evde istirahat ederek geçirmeyi tercih edebilmektedir. 

Mide balonu her ne kadar herhangi bir cerrahi işlem içermese de vücuda yabancı bir materyal yerleştirildiği için bazı yan etkileri olabilmektedir. İşlemi takip eden birkaç gün süresince mide, balonu vücuttan atmaya çalışmaktadır. Bu süre içinde hasta kusma, mide bulantısı ya da mide krampı yaşayabilmektedir. Ancak bahsedilen durum geçicidir ve hasta beslenme düzenine dikkat ettiği takdirde ilk birkaç günden sonra tekrar gözlemlenmez. 

Mide balonunun endoskopik ve elipse yutulabilen olarak iki farklı yöntemi bulunmaktadır. Elipse yutulabilen mide balonu hastanın hekim gözetiminde bir kapsülü su ile yutmasıyla uygulanmaktadır. Midede 4 ila 6 ay arasında kalan yutulabilen mide balonu, bu sürenin sonuna doğru kendiliğinden söner ve doğal yollar ile vücuttan atılır. Endoskopik mide balonları ise tıpkı balonun yerleştirildiği gibi yine endoskopik işlem aracılığıyla vücuttan çıkartılmaktadır.  

Mide balonu her ne kadar herhangi bir cerrahi işlem içermese de vücuda yabancı bir materyal yerleştirildiği için bazı yan etkileri olabilmektedir. İşlemi takip eden birkaç gün süresince mide, balonu vücuttan atmaya çalışmaktadır. Bu süre içinde hasta kusma, mide bulantısı ya da mide krampı yaşayabilmektedir. Ancak bahsedilen durum geçicidir ve hasta beslenme düzenine dikkat ettiği takdirde ilk birkaç günden sonra tekrar gözlemlenmez. 

Mide balonu takıldıktan sonra mide, balonu vücuttan atmaya çalışmaktadır. Bu süreçte hasta mide bulantısı, kusma, mide krampı yaşayabilmektedir. İşlemi takip eden ilk 3-4 gün sıvı beslenme, sonrasında 10 güne kadar püre ile beslenme tavsiye edilmektedir. Bu dönem bittikten sonra hasta katı gıda ile beslenmeye başlayabilmektedir. Ancak hastanın alışık olduğu eski yemek porsiyonlarına dönmesi söz konusu değildir. Bu süreçte diyetisyen hekimin ve cerrahın önerilerini harfiyen dinlemek gerekmektedir. Hekimin önerdiğinden fazla yemek balona baskı uygulayabilir bu da mide bulantısı ve kusmaya yol açabilmektedir. Yeterli protein, kalsiyum ve vücudun ihtiyaç duyduğu diğer besinleri alabilmek için sıvı beslenme süt ve yine sıvı süt ürünleri temelinde olmalıdır. Bu aşamanın ardından ise püre dönemine geçilir. Püre döneminde ise besinler parçalara ayrılıp püre haline getirilip tüketilmelidir. Bu dönem bittikten sonra diyetisyen uzmanınızın onayladığı protein bakımından zengin katı gıdalara geçilebilir. Bu süreçte diyetisyen hekiminin önerisi doğrultusunda vitamin ve mineral takviyeleri de alınabilmektedir. Beslenme düzeninin yanı sıra gıdaları nasıl öğüttüğünüzün de büyük önemi vardır. Besinleri yavaşça ve iyice çiğneyerek öğütmeniz gerekmektedir.  

Mide balonu uygulaması cerrahi bir işlem değildir. Hem endoskopik mide balonu işlemi hem de yutulabilir mide balonu işleminden sonra aynı gün hasta taburcu edilmektedir. Ancak hekimler midenin alışma süresinde oluşabilecek kusma, mide bulantısı, mide krampı gibi yan etkilerin minimuma indirebilmek için hastaların 2-3 gün istirahat etmelerini önermektedir. Hekimin onayı doğrultusunda bu sürenin ardından işe dönülmesi mümkündür. Bazı hastalarda ise 1 haftalık istirahatler önerilebilmektedir. 

Mide balonu tedavisi sonrasında normal hayat dönüşünüz ve midenizin balona alışması 1 aya kadar sürebilmektedir. Bu sürenin ardından sağlıklı bir şekilde işinize ve yaşantınıza devam edebilirsiniz. İşlem sonrasında sıvı, püre ve katı gıdalar olmak üzere 3 farklı beslenme dönemine gireceksiniz. Bu süreçte verilen beslenme düzenine harfiyen uyulması hem komplikasyon risklerini azaltmak hem de işlemin etkilerini arttırmak için çok önemlidir. Ancak bu dönem sonrasında bile normal hayat’, eski alışkanlıklarınızı sürdürebileceğiniz bir hayat olmayacaktır. Hekiminiz ve diyetisyen uzmanınız tarafından hazırlanan beslenme düzeni ve spor programları gibi mide balonu uygulaması sonrası edinilmesi gereken alışkanlıklar ‘yeni hayatınızı’ tanımlayan ve hayatınızın geri kalanında uygulamanız gereken alışkanlıklardır. Yediklerinizin yanı sıra onları nasıl yediğinize bile dikkat etmeniz gerekecektir. Mide balonu işlemi sonrasında hayatınızda bu anlamda büyük değişiklikler gerçekleşecektir.  

Mide balonu işleminin ardından kişilerin beslenme düzenine çok dikkat etmesi gerekmektedir. Mideyi yoracak besinlerden uzak durarak hem daha fazla kilo kaybı sağlanır hem de olası yan etki riskleri minimuma indirilir. Bu süreçte diyetisyen hekimin önerilerine harfiyen uymak gerekmektedir. Mide balonu sonrası uzak durulması gereken gıdalar ise şu şekildedir:

  • Gaz yapabilecek baklagiller
  • Acı baharatlar
  • Yağlı, gazlı, ve yoğun şekerli gıdalar
  • Kızartmalar
  • Alkol

Mide balonu tedavisi cerrahi bir tedavi olmadığı için hastanede yatış gerektirmemektedir. Midenin balona alışması için işlem sonrasında 1-2 gün istirahat edilmesi hekim tarafından önerilmektedir. Ancak mide balonu seyahati engelleyen bir işlem değildir. Hekiminizin onay doğrultusunda mide balonu işlemi sonrasında seyahat edebilirsiniz.

Mide balonu sonrası kaybedilecek kilo tercih edilen yönteme, hastanın işlem sonrası beslenme düzenine ve spor programına bağlıdır. Elipse yutulabilen mide balonu midede yaklaşık 4-6 ay kalmaktadır. Bu sürede diyetisyen hekimin önerilerine uyan hastalar 15 kilonun üzerinden kilo kaybı yaşamaktadırlar. Endoskopik mide balonunda ise tercih edilen balonun midede kaç ay kalacağı verilecek kiloyu belirlemektedir. 6 aylık balon ile hastaların 20 kilograma kadar kilo kaybı mümkündür. 12 aylık balonlarda ise hastaların 20 kilogramın üzerinde kilo kaybettiği gözlemlenmektedir. Mide balonu tedavisi diğer obezite cerrahisi yöntemleri gibi kişilerin kilo vermesi için uygulanan bir ‘araçtır’. Bahsedilen kiloların verilebilmesi için hastanın diyetisyen hekimin önerdiği beslenme düzenine ve spor programına harfiyen uyması gerekmektedir. 

Mide balonu çıkarıldıktan sonra balonun kapladığı kısımda boşluk olacağı için acıma ve midede boşluk hissi yaşanmaktadır. Balon çıkarıldıktan sonra yeniden kilo almak mümkündür. Bu olasılığı engellemek için beslenme ve egzersiz düzenlenmesini devam ettirmek çok önemlidir. Aslında mide balonunun amacı da temelde bu alışkanlıkları hastaya kazandırmaktır. Balon çıktıktan sonra bile bu ‘yeni’ alışkanlıklarını sürdüren kişilerin geri kilo alımı riski yok denecek kadar azdır. 

Mide balonu tedavilerinin ardından kontrol hastanın sağlığının yanısıra kilo kaybını da kontrol etmek için çok önemlidir. İşlemi takip eden ilk haftanın sonunda ilk kontroller gerçekleşmektedir. Bu kontrolde balonun hastaya oluşturduğu yan etkiler dinlenir ve beklenilenden farklı bir durum söz konusuysa hekim tarafından reçetelenen ilaçlar ile giderilir. Sonrasında ise her ay rutin kontroller gerçekleştirilir. Bu kontrollerde hem hekim hem de uzman diyetisyen hastayı kontrol etmektedir. Tedavinin başarısı ve uzun vadeli kilo kaybı için rutin kontrolleri ihmal etmemek gerekir.

Mide balonu uygulamasının ardından mümkün olan en kısa sürede egzersizlere başlamak çok önemlidir. Ancak başlangıçta kişinin kendini çok zorlamaması gerekir. İlk dönemde kan dolaşımı sağlamak ve pıhtı oluşmasını önlemek için bacaklarınız ile esneme hareketler yapabilirsiniz. Uzun dönem egzersiz için ise sabit bisiklet ve tempolu yürüyüş önerilmektedir. Egzersizleri yaparken ağrı hissedildiğinde durulması çok önemlidir. Kilo verdikçe daha rahat eden hastalarımız ilerleyen dönemlerde daha rahat bir şekilde egzersizlerini yapabilmektedir. Tempolu yürüyüş, koşu, yüzme ve egzersiz aletleri ile haftalık 150 dakika ile başlanılabilmektedir. Sonrasında ise hasta kendini zorlamadan bu süreyi yavaş yavaş yükseltebilir. 

Mide balonu işlemi yapıldıktan sonra sırasıyla sıvı, püre ve katı gıdaları içeren bir beslenme düzenine geçilmektedir. Bu dönemlerin başından başlayarak takviye gıdalar kullanımı daha sağlıklı bir vücut için hekim tarafından önerilmektedir. Yeterli protein, kalsiyum ve vücudun ihtiyaç duyduğu diğer besinleri alabilmek için sıvı beslenme döneminde süt ve  süt ürünleri tüketimi önemlidir. Sıvı ve püre dönemi bittikten sonra diyetisyen uzmanınızın onayladığı protein bakımından zengin katı gıdalara geçilebilir. Bu süreçte diyetisyen hekiminin önerisi doğrultusunda vitamin ve mineral takviyeleri de alınabilmektedir. 

Mide balonu uygulamasını takip eden 10 günün ardından alkol ya da sigara kullanımında balonu etkileyen bir sakınca yoktur. Ancak hem sigara hem alkol reflüsel şikayetleri arttırabilir. Bu yüzden ilk günlerde tüketilmemeleri ve sonrasında ise minimum düzeyde tüketilmeleri önerilmektedir. Bununla birlikte alkollü içeceklerin kalori miktarı yüksek olduğu için kilo verme sürecini yavaşlatır ve mide balonunun verimini azaltır. 

Mide balonu işleminin temeldeki amacı balonun midenin depolama alanı kısıtlamasıdır. Bu sayede kişi daha hızlı tokluk hisseder ve daha az acıkma hissi oluşur. Ancak midenin boş kalan kısmında depolanan gıdalar sindirileceği ve sonrasında vücudun yeniden gıdaya ihtiyaç duyacağı için acıkma duysunun tamamen yok olması mümkün değildir. 

Mide balonu işleminin temeldeki amacı balonun midenin depolama alanı kısıtlamasıdır. Bu sayede kişi daha hızlı tokluk hisseder ve daha az acıkma hissi oluşur. Balon midenin büyük bir kısmını kaplayacağı için kişi eskiden yediği miktarda yemeğe ihtiyaç duymadan tokluk hissedecektir. Eğer hasta, tokluk hissiyatından sonra yemeye devam edip mideyi zorlarsa kusma ya da mide bulantısı yaşanabilmektedir. Bu sayede kişi ihtiyacı kadar yemek yeme alışkanlığına kavuşarak balon çıktıktan sonra bile bu beslenme düzenini sürdürebilmektedir. 

Diğer obezite cerrahilerinde yaşandığı kadar yoğun ve sık yaşanmasa da, mide balonu işlemi sonrasında da kabızlık yaşanma olasılığı vardır. Bu olasılığı ortadan kaldırmak için diyetisyen hekimin önerdiği lifli gıdalar tüketilebilir.

Hemoroid Tedavisi 

Hakkında Merak Edilenler

Aşağıdaki menüden Tedavi Öncesi, Tedavi Süreci yada Tedavi Sonrası Süreç seçerek Detaylı Bilgi Alabilirsiniz.

Hemoroid anal kanalda yerleşmiş olan ve her bireyde bulunan damarsal yapılardır. Rektumun ve anüsün en alt kısmında, anal kanalın sonunda bulunan genişlemiş damarlardır. Tıpkı bacaklarda ortaya çıkan varis gibi bu damarların şişmesiyle oluşan hastalıklardır. Bu kan damarlarının duvarları gerilerek bazen genişler ve şişer ve tahriş olurlar. Bu şişme ve tahriş olma durumunun sonucunda ise makatın dışına çıkarlar. Halk arasında basur diye bilinen bu rahatsızlık hemoroid rahatsızlığıdır. Hemoroidler iç ve dış olarak ikiye ayrılmaktadırlar ve belirtilerine göre dört farklı derecede ölçülmektedirler. 

Hemoroidler internal (iç) ve eksternal (dış) olmak üzere ikiye ayrılırlar. Buna ek olarak iç hemoroidler belirtilerine göre dört farklı evreden oluşurlar. 

  • Birinci Evre Hemoroid: Dışkılama sırasında hemoroidin oluşturduğu meme şeklindeki doku parçası, makat içerisinde hareket eder ancak sonrasına eski haline döner. Bu evrede oluşan hemoroidler dışarıya doğru sarkma oluşturmaz ve bu yüzden çıplak gözle gözlemlenemez; yalnızca rektoskopi ile gözlemlenebilmektedir. Bu dönemde ara sıra gerçekleşen tahriş sebebiyle oluşan kanamalar hariç pek belirti gözlemlenmez.
  • İkinci Evre Hemoroid: İkinci evre hemoroidde kişiler fiziksel olarak daha belirgin belirtiler gözlemlemektedir. Dışkılama sırasında hemoroidin oluşturduğu doku parçası, ıkınma ile birlikte dışarıya çıkar ancak dışkılama bittikten sonra tekrar içeri girer. İlk evrede gözlemlenen kanama bu evrede artış göstermektedir. Fazla ıkınmadan kaçınılmalıdır. 
  • Üçüncü Evre Hemoroid: Bu evrede hemoroid memesi, anüs dışına doğru sarkma yapmaktadır. İkinci Evre Hemoroidin aksine bu evrede artık daha büyük boyuta ulaşmış olan hemoroid memesi dışkılama sona erdiğinde tekrar içeri girmez. Bu doku ancak parmakla itildiğinde anüs içine girebilmektedir. Önceki evrelerdeki kanamaya ek olarak, kızarıklık, ıslaklık, kaşıntı ve ağrı belirtileri gözlemlenmektedir. Hasta artık otururken rahatsızlık hissetmeye başlar. 
  • Dördüncü Evre Hemoroid: Dördüncü evrede hemoroid son aşamaya geçmiştir. İleri hemoroid olarak da bilinen bu evrede kişi hemoroid memelerini üçüncü evredeki gibi anüs içine itemez ve hemoroid memeleri sürekli olarak dışarıda kalır. Bu evrede kişinin oturmaktan duyduğu rahatsızlık daha da ilerler. Daimi ağrı, kanama ve ıslaklık hali gözlemlenmektedir. 

Hemoroid belirtileri rahatsızlığın evresine göre değişiklik göstermektedir. 

  • 1. Evre Hemoroid: En belirgin belirti sıklıkla olmasa da kanamadır. Bu evrede hemoroid çıplak gözle görülmez, rektoskopi eşliğinde gözlemlenmektedir.
  • 2. Evre Hemoroid: İlk evreye göre daha yoğunlaşan kanamayla beraber kaşıntı da gözlemlenmektedir. Bu evrede ıkınma esnasında hemoroid gözlemlenebilir.
  • 3. Evre Hemoroid: Kanama ve kaşıntıya ek olarak makatta akıntı ve ıslaklık hissi oluşur. Hasta otururken rahatsızlık hisseder. Daha fazla büyüyen hemoroid memesi anüs dışına sarkar ve ancak elle anüs içine itilebilir.
  • 4. Evre Hemoroid: Üçüncü evrede olduğu gibi kanama, kaşıntı, makatta akıntı ve ıslaklık hissi oluşmaktadır. Bu evrede anüsten dışarı taşan hemoroid memeleri elle içeri sokulamaz. 

Anüs etrafında bulunan damarsal yapılar asllarıında her bireyde bulunmaktadır. Ancak bu yapıların belirli durumlarda şişmesi ve genişlemesi hemoroid hastalığına yol açmaktadır. Hemoroide sebep veren nedenlerin başında genellikle dışkılama sırasında zorlanma ve ıkınma, tuvalette uzun süre zaman geçirme, kronik kabızlık ya da ishal, aşırı kilo ve obezlik, fazla ağırlık kaldırma ve lif yönünden eksik gıdalar ile beslenme gelmektedir. Bunun yanı sıra gebelik döneminde de hemoroid gözlemlenebilmektedir. Gebe kadınlarda, bebeğin ağırlığının rektum üzerinde oluşturduğu basınç hemoroide neden olabilmektedir. Bununla birlikte yaşlandıkça rektum ve makat bölgesindeki damarları destekleyen dokular güçsüzleştiği için hemoroid oluşabilmektedir.  

Hemoroid problemi yaşayan kişilerin çoğunluğu doktora gitmekten çekinirler. Farklı kaynaklardan duydukları önerileri uygulamaya çalışıp, sorunu kendi başlarına halletmeye çalışırlar. Ancak bu durum, rahatsızlık tanısının konulmasını geciktirdiği gibi problemin ilerlemesine de sebep olabilmektedir. Oysa hemoroid rahatsızlığında erken tanı çok önemlidir. Eğer hemoroid ilerlemeden tanı konulabilirse, ameliyata ihtiyaç duyulmadan tedavi mümkündür. Hemoroid tanısında, cerrah kişinin öyküsünü dinledikten sonra muayeneye başlar. Dış hemoroidde tanı hızlıca konulabilmektedir. İç hemoroidde ise anal kanal, rektum muayenesi ya da rektoskopi ve kolonoskopi gibi et tetkikler gerekebilmektedir. 

Hemoroid hastalığında uygulanacak tedavi yöntemi hastanın şikayetlerine ve hemoroidin evresine göre değişebilmektedir. Hemoroid hastalığının ilk evrelerinde hastalara lifli gıdalar içeren bir diyet listesi ile birlikte oturma banyosu gibi çözümler önerilebilmektedir. Makatta kaşıntı yaşayan ve kanama görülen hastalara ise, hemoroid çok ilerlememişse ağrı kesici kremler ile müdahale edilebilmektedir. Bununla birlikte, yoğun kanamaya sebep olan hemoroidlerde band ligasyon yöntemi kullanılabilmektedir. Bu yöntemde hemoroide sebep olan damarlar lastik bir band ile boğularak düzeltilmektedir. Bu tedavinin de yeterli olmadığı durumlar 3. evrenin sonu ve 4. evre itibariyle yaşanmaktadır. O aşamadan sonra hemoroid hastalığının tek çözümü cerrahi müdahale ve lazerli hemoroid ameliyatı olacaktır.

Halk arasında boğulmuş hemoroid olarak da bilinmektedir. Makat çevresindeki dış (eksternal) hemoroid damarlarındaki kan akışının bozulur ve bunun sonucunda o bölgede kan birikimi oluşur ve damarlarda tıkanma meydana gelir. Bu tıkanan hemoroid damalarının içinde ise pıhtı oluşmaktadır. Bu pıhtılaşma durumuna tromboze hemoroid denilmektedir. Çoğunlukla, hastanın dayanamayacağı şiddette ağrılara sebep verebilmektedir.

Hemoroid hastalığının tedavisinde cerrahi ve cerrahi olmayan birçok yöntem uygulanabilmektedir. Bu yöntemlerin ortak amacı hemoroid pakelerini ortadan kaldırıp, bölgeye eski anatomik yapısını kazandırmaktır. Uygulanacak tedavi hekim tarafından hastanın muayenesi sonrasında belirlenmektedir. Uygulanacak tedavi, hemoroidin yerleşim yeri, evresi ve durumuna göre belirlenmektedir. 

Hemoroid hastalığından korunmak için dışkılama alışkanlığını düzenlemek oldukça önemlidir. Kabızlık ya da ishal gibi rahatsızlıklar hemoroide sebep verebileceği için kişinin beslenme düzeni hemoroidi engelleme yolunda çok önemli bir yer tutmaktadır. Lifli gıda, meyve ve sebze tüketimini arttırmak bağırsakların daha düzenli çalışmasını sağlayacağı için kabızlık sorununu minimuma indirmektedir. Makatta tahrişe sebep verebilecek acı biber, baharat, patlıcan ya da domates gibi asiditesi yüksek gıdaların tüketimi azaltılmalıdır. Günlük su tüketimine dikkat edilmelidir. Bahsedilen beslenme düzenini uygulamak kişinin hemoroid rahatsızlığından kaçınmasını sağlayabilmektedir. 

Gebelik döneminde, bebeğin ağırlığının rektum üzerinde basınç oluşturabilmektedir. Karın içi basıncının artması ve hormonal değişikliklerin oluşması hemoroide neden olabilmektedir.

Hamilelik döneminde çok elzem değilse cerrahi müdahaleden kaçınılmaktadır. Bu dönemde anne adayının daha iyi hissetmesi için ilaç, krem gibi medikal çözümlere başvurulmaktadır. Hamilelik bittikten sonra ise hemoroidin derecesine göre geç kalınmadan gerekli tedavinin uygulanması gerekmektedir. 

Gün geçtikçe daha fazla hareketsizleşen yaşamlarımız göz önüne alındığında herkes hemoroid hastalığı açısından risk altında kabul edilebilmektedir. Ancak hemoroid hastalığı için daha fazla risk taşıyan gruplar da mevcuttur. Kronik kabızlık ve ishal, hamilelik, dışkılama sırasında ıkınma alışkanlığı, uzun süre ayakta durmak ya da oturmak, şoförlük gibi çok uzun hareket etmeden oturulan meslek grupları, kronik öksürük, obezite, asitli, alkollü içeceklerin ve mayalı gıdaların tüketimi hemoroid riski taşıyan gruplardır. Bununla birlikte karın içi tümörler, siroz, kalp yetmezliği, ya da iltihabi bağırsak hastalıkları gibi rahatsızlıklara sahip olanlar da hemoroid riski taşımaktadırlar. Ailevi yatkınlığın da önemli olduğu bilinen hemoroid riskinde kişini yaşı ilerledikçe hemoroid riski daha da artmaktadır. 

Hemoroid tedavisinin, hemoroidin evresine ve durumuna göre tercih edilebilen birden fazla yöntemi bulunmaktadır. Bu tedavi yöntemlerinin uygulanış şekli aşağıda belirtilmiştir. Hemoroid hastalığının ilk evrelerinde hastalara lifli gıdalar içeren bir diyet listesi ile birlikte oturma banyosu gibi çözümler önerilebilmektedir. Makatta kaşıntı yaşayan ve kanama görülen hastalara ise, hemoroid çok ilerlememişse ağrı kesici kremler ile müdahale edilebilmektedir. Bununla birlikte, yoğun kanamaya sebep olan hemoroidlerde band ligasyon yöntemi kullanılabilmektedir. Bu yöntemde hemoroide sebep olan damarlar lastik bir band ile boğularak düzeltilmektedir. Bu tedavinin de yeterli olmadığı durumlar 3. evrenin sonu ve 4. evre itibariyle yaşanmaktadır. O aşamadan sonra hemoroid hastalığının tek çözümü cerrahi müdahale ve lazerli hemoroid ameliyatı olacaktır. Cerrahi işlemlerin uygulanışı ise tercih edilen tedaviye göre değişiklik göstermektedir. 

Hemoroid tedavisinde uygulanabilecek birden fazla cerrahi yöntem bulunmaktadır. Hemoroidin evresi ve durumuna göre hekim tarafından hasta için en uygun cerrahi yöntem belirlenir ve tedavi gerçekleştirilir. 

  • Skleroterapi: Genellikle 1. ve 2. evre hemoroidlerde kullanılmaktadır. Bu yöntemde, şişmiş ve genişlemiş damarlara uygulanan bu ilaç damarların büzüşmesini ve birbirine yapışmasını sağlamaktadır. Hemoroid dokusuna uygulanan bu yöntemdeki amaç dokuya ilaç verilerek büzüşmesi ve pıhtılaşmasını sağlayarak ortadan kaldırmaktır. Bazı durumlarda işlemin tekrar edilmesi gerekebilmektedir. 
  • İnfrared Koagülasyon: Lazer yöntemi olarak da bilinen bu yöntem lokal anestezi eşliğinde uygulanmaktadır. Kızılötesi ışın ile hemoroid memesinin yakılarak söndürülmesi amaçlanır. Hasta aynı gün taburcu olur ve normal yaşantısına devam edebilir. 
  • Bant Ligasyon Yöntemi: Şişen, genişleyen hemoroid memesinin kök bölgesinin lastik bir bant ile sıkıştırılması ile uygulanmaktadır. Damarların kurutulup düşmesi amaçlanmaktadır. Hasta aynı gün taburcu olur. 
  • Longo Yöntemi: 3. ve 4. evre hemoroidlerde kullanılmaktadır. Longo tekniğinde makattan dışarı çıkmış hemoroid memeleri, anüsün sinir bulundurmayan bölgesinde bir aparat yardımı ile kesilip yukarı çekilmesidir. İşlem sonunda bölge eski anatomik yapısına geri döndürülmektedir. 
  • Ferguson Tekniği: Bu yöntemde, hemoroidi oluşturan damarlar bisturi ile kesilip çıkartılır. Ardından geriye kalan dokuya dikiş atılarak bütünlüğün tekrar sağlanması amaçlanmaktadır. İşlem içerisinde dikiş yapıldığı için diğer yöntemlere göre daha ağrılı bir sürece neden olabilmektedir. 
  • Ultrasonik Hemoroidektomi: Bu yöntemde işlem minimum doku hasarı ve çok daha az ağrıyla gerçekleştirilebilmektedir. Geleneksel cerrahi ve ultrasonik ses dalgalarının birlikte kullanıldığı bu yöntemde, yüksek ses dalgası hemoroid dokularını keser ve eş zamanlı olarak sağlam dokuları birbirine yapıştırmaktadır. 
  • Lazer Hemoroidolizis: Ağrıya, kanamaya sebep vermeyen ve kısa sürede uygulanabilen güvenli bir yöntemdir. Bu yöntem için uygun vakalarda, lazer sondası ile hemoroid memesi içine girilir ve meme büzüştürülür. 20 dakika süren işlem sonrasında hasta gündelik yaşamına devam edebilmektedir. 

Hemoroid rahatsızlığının evrelerine ve durumuna göre tercih edilebilecek birden fazla tedavi yöntemi bulunmaktadır. Hekim tarafından önerilen diyet programından, cerrahi müdahaleye kadar değişebilen bu yöntemlerin süreci hastadan hastaya değişebilmektedir. Cerrahi işlemlerde ise tedavi süresi tercih edilen yönteme göre 15 dakika ila 1 saat arasında değişebilmektedir. 

Farklı cerrahi yöntemler ile tedavi edilebilen hemoroid hastalığında uygulanan tedaviye göre anestezi tekniği de değişebilmektedir. İşlem makat bölgesinde uygulandığı için spinal anestezi ya da lokal anestezi uygulanması mümkündür ancak hastanın ve hekimin işlem sırasında daha rahat etmesi ve hastanın işlem sırasında yaşayabileceği ağrıların minimuma indirilmesi için genellikle genel anestezi tercih edilmektedir. 

Hemoroid hastalığının birçok tedavi yöntemi bulunmaktadır. Bu yöntemlerden en yaygını lazer tedavisidir. Ağrıya, kanamaya sebep vermeyen ve kısa sürede uygulanabilen güvenli bir yöntemdir. Bu yöntem için uygun vakalarda, lazer sondası ile hemoroid memesi içine girilir ve meme büzüştürülür. 20 dakika süren işlem sonrasında hasta gündelik yaşamına devam edebilmektedir.

 Hemoroid cerrahisinde uygulanan birçok teknik arasından en yaygın kullanılanı lazerle hemoroid tedavisidir. Bu tedaviye uygun vakalarda işlem 15-20 dakika gibi kısa sürede gerçekleştirilebilmektedir. Lazerle hemoroid tedavisinin avantajları ise şu şekildedir:

  • Kesme, dikiş atma ya da doku çıkartma gibi işlemler gerektirmez.
  • Hasta aynı gün taburcu edilir. Sosyal yaşantısına kaldığı yerden devam edebilmektedir.
  • Ağrısız ve kanamasız bir uygulamadır.
  • İşlem sonrası oturma simidine ya da yüz üstü yatmaya gerek duyulmaz.
  • 2. ve 3. Evre hemoroidlerde oldukça başarılı sonuçlar elde edilmektedir.
  • Kesme işlemi olmadığı için ilerleyen dönemde makatta daralma gibi problemler yaşanmaz.

Hemoroid tedavisinde lazer kullanımı ağrıya, kanamaya sebep vermeyen ve kısa sürede uygulanabilen güvenli bir yöntemdir. Bu yöntem için uygun vakalarda, lazer sondası ile hemoroid memesi içine girilir ve meme büzüştürülür. 20 dakika süren işlem sonrasında hasta gündelik yaşamına devam edebilmektedir.

Hemoroid hastalığının tedavisinde ilaç gibi medikal ürünlerin kullanımı mümkündür. Ancak yalnızca 1. ve çok nadir olarak 2. evrede tespit edilen hemoroidlerde krem, ilaç gibi medikal ürünler kullanılabilmektedir. Bununla birlikte beslenme alışkanlıkları lifli gıdalar ile desteklenerek de hemoroid hastalığı tedavi edilebilmektedir. Hemoroid hastalığının medikal ürünler ile tedavi edilmesi için erken tanı çok önemlidir. 

Hemoroid rahatsızlığının evrelerine ve durumuna göre tercih edilebilecek birden fazla tedavi yöntemi bulunmaktadır. Cerrahi işlemlerinin çoğu günü birlik işlemlerdir ve aynı gün hasta taburcu olup gündelik yaşamına geri dönebilmektedir. Bazı durumlarda klasik cerrahi gerekir ve kanama kontrolü için hasta bir gün hastanede gözlem altında tutulur. Ancak bu durumda bile hasta taburcu olduktan sonra gündelik yaşamına devam edebilmektedir. 

Hemoroid, makat bölgesindeki damarların şişmesi sonucu oluşan bir rahatsızlıktır. Hemoroidin sadece bir tane pakesi bulunmamaktadır. Hastanın rahatsızlığına sebebiyet veren pakeye yapılan cerrahi operasyon sonrası tekrarlaması çok az bir olasılıktır. Ancak o bölgedeki diğer pakelerde ‘yeni hemoroid pakeleri’ oluşabilmektedir. Bu durum yapılan tedavi sonrası nüksetmesi değil farklı bir pakenin oluşmasıdır. 

Büyük ve ilerlemiş hemoroidlerde, rektumun alınan bölümü fazla olabilmektedir. Bu durumda kalan sağlam doku azalır ve geniş yara dokusu oluşabilmektedir. Bu yara dokusunun durumuna bağlı olarak ilerleyen süreçte makatta darlık yaşanabilmektedir. Her ne kadar ender olarak gelişse de böyle bir olasılık mevcuttur. Bu riski ortadan kaldırmak için uygulanacak ameliyat tekniği, tedavi tercihi ve işlemi uygulayacak hekimin tecrübesi çok önemlidir. Makatta daralma söz konusu olduğu takdirde, ameliyattan birkaç ay sonra dilatatör ile makat genişletme işlemi uygulanabilmektedir. Bu yöntem ile başarılı olunmaz ise makat ağzı genişletme işlemi uygulanabilmektedir. 

Hemoroid ameliyatı sonrası oluşabilecek yan etkilerden biri kanamadır. Ancak bu risk hemoroid ameliyatı için uygulanan her yöntemde geçerli değildir. Halk arasında lazer tedavisi diye bilinen Lazer Hemoroidolizis tedavi yönteminde işlem sonrası kanama gözlemlenmemektedir. Bazı durumlarda ise klasik cerrahi gerekmektedir ve işlem sonrasında kanama görülebilmektedir. Kanama kontrolü için hasta bir gün hastanede gözlem altında tutulur. 

Hemoroid ameliyatlarında kullanılan birden fazla yöntem bulunmaktadır. Bunların çoğunluğu günü birlik tedavilerdir ve işlem sonrasında hasta aynı gün taburcu edilir ve hastanede yatış gerekmez. Ancak bazı durumlarda ise klasik cerrahi gerekmektedir ve işlem sonrasında kanama görülebilmektedir. Kanama kontrolü için hasta bir gün hastanede gözlem altında tutulur.

Anal kanal bölgesi ve makatın dış kısmındaki deri oldukça hassas ve ağrıya duyarlıdır. Anal kanal içinde gerçekleştirilen işlemlerde genellikle hasta ağrı duymamaktadır ancak bazı işlemlerde makat çevresinden doku çıkartılması gerekebilmektedir. Bu tarz tedavilerin iyileşme süreci hasta açısından ağrılar geçebilmektedir. Anestezi geçene kadar ağrı hissetmeyen hasta, anestezi etkisini yitirdikten sonra ağrı hissetmeye başlamaktadır. Bu süreçte ağrının minimuma indirilmesi için hastaya ağrı kesici reçete edilmektedir. Böylece iyileşme süreci daha az ağrı ile geçirilir. 

Hemoroid ameliyatı için uygulanan tedavi yöntemlerinin ve bu ameliyatları uygulayan hekimlerin hepsinin en çok dikkat ettiği nokta, sfinkter kasların zarar görmemesidir. Sfinkter kasların zarar görmesi ya da uygunsuz tarzda kesilmesi durumunda ameliyat sonrasında ya da seneler sonra gaz-dışkı tutamama yaşanabilmektedir. Her ne kadar ender olarak gelişse de böyle bir olasılık mevcuttur. Bu riski ortadan kaldırmak için uygulanacak ameliyat tekniği, tedavi tercihi ve işlemi uygulayacak hekimin tecrübesi çok önemlidir.  

Kıl Dönmesi Tedavisi 

Hakkında Merak Edilenler

Aşağıdaki menüden Tedavi Öncesi, Tedavi Süreci yada Tedavi Sonrası Süreç seçerek Detaylı Bilgi Alabilirsiniz.

Tıp literatüründe ‘plodional sinüs’ olarak isimlendirilmektedir. Kişilerin daha çok kuyruk sokumunda meydana gelen bir cilt hastalığıdır. Vücudun sırt, ense, saç derisi gibi bölgelerinden dökülen tüy veya kılların boşluk ve gözeneklerden deri altına yerleşmesi ve o bölgede birikip kistik bir yapı oluşturmasına kıl dönmesi denir. Çoğunlukla kuyruk sokumunda gözlemlense de, göbek deliği ya da vücudun başka bölgelerinde de görülebilmektedir. Genellikle 15-35 yaş arasındaki erkek bireylerde görülen kıl dönmesi hastalığı, kadınlarda da görülebilmektedir. Kıl dönmesi apse, şiddetli ağrı ve kötü kokulu akıntı gibi komplikasyonlara neden olmaktadır.

Kıl dönmesinin nedenlerini araştıran uzmanlar iki olasılık üzerinden ilerlemektedirler. Bunlardan ilki, vücudun sırt, ense, saç derisi gibi bölgelerinden dökülen tüy ya da kılların göbek deliği, kuyruk sokumu ve benzeri yerlerdeki gözeneklerden deri altına girmesidir. Bazı uzmanlar terli bir vücuda sahip olmanın bu olasılığı arttırdığı görüşündedirler. Araştırmalara konu olan bir diğer neden ise daha az kabul gören bir nedendir. Bu teori ise ilgili bölgede doğuştan var olan kök hücrelerin hormonal etkilerin arttığı dönem ile birlikte aktifleşmesi sonucu ortaya çıkmasıdır. 

Kıl dönmesinin nedenlerini araştıran uzmanlar iki olasılık üzerinden ilerlemektedirler. Bunlardan ilki, vücudun sırt, ense, saç derisi gibi bölgelerinden dökülen tüy ya da kılların göbek deliği, kuyruk sokumu ve benzeri yerlerdeki gözeneklerden deri altına girmesidir. Bazı uzmanlar terli bir vücuda sahip olmanın bu olasılığı arttırdığı görüşündedirler. Araştırmalara konu olan bir diğer neden ise daha az kabul gören bir nedendir. Bu teori ise ilgili bölgede doğuştan var olan kök hücrelerin hormonal etkilerin arttığı dönem ile birlikte aktifleşmesi sonucu ortaya çıkmasıdır. 

Kıl dönmesi, rahatsızlığın başlangıç aşamasında kişinin anlamasını engelleyen belirtilere sahiptir ancak kıl ve tüylerin deri altında toplandığı dönemde belirtiler gözlemlenebilmektedir. Başlangıç aşamasında hastayı rahatsız etmeyen bu belirtiler, hastalığın ilerleyen dönemlerinde dayanılamaz bir hal alabilmektedir.

  • Akıntı. Başlangıç aşamasında iç çamaşırda nem bırakan bu belirti kişiyi rahatsız etmez.
  • Akıntı ilerleyen dönemlerde mikroplar ile birleşip yeşilimsi bir hal alır.
  • Mikroplar ile birleşen akıntı kötü bir koku yaymaya başlar.
  • Bazı durumlarda kanlı akıntı da gözlemlenebilmektedir. 
  • Gözlemlenen diğer belirtiler ise makatta kaşıntı, şişlik, kızarıklık ve ağrıdır. 
  • Rahatsızlık ilerledikçe ağrı dayanılmaz bir hal alıp kişinin günlük aktivitelerini yapmasını engelleyebilir. 

Kıl dönmesinin tanısı uzman hekim tarafından gerçekleştirilmektedir. Fiziki muayene ile oldukça kolay bir şekilde tanısı konulabilen kıl dönmesini teşhis edebilmek için doktor kalça ve kuyruk sokumundaki hassasiyeti, bu bölgedeki şişlik, iltihap ve akıntıyı inceleyip teşhisi koyar. Hasta kıl dönmesi rahatsızlığını çok ağır bir şekilde geçiriyorsa, farklı bir durum olup olmadığını kontrol etmek için hastadan çeşitli kan testleri de istenebilmektedir. 

Hareketsiz yaşamın beraberinde getirdiği hastalıklardan biri olan kıl dönmesini tecrübe eden hastalar genellikle ilk etapta hekime danışmaktan çekinebilmektedirler. Hastalığın ilk döneminde akut evresinde olan kıl dönmesi, zamanında müdahale edilmezse kronik hale gelebilmektedir. Hastalık, ilk evresinde tespit edildiği takdirde epilasyon, lokal bakım ve banyolarla tedavi edilebilir. Ancak genellikle erken teşhis edilmeyen kıl dönmesi tedavisinde en çok uygulanan tedavi yöntemleri cerrahi yöntemlerdir. Cerrahi yöntemler ile hastalığın tekrar etme olasılığı da minimuma indirilmektedir. 

Kıl dönmesi rahatsızlığının tedavisinde en etkili yöntem cerrahi yöntemlerdir. Uygulanacak cerrahi yöntem ise, hastanın durumuna ve kıl dönmesinin türüne göre değişiklik gösterebilmektedir. 

  • Lazer Tedavisi: Hastanın durumuna ve ağrı eşiğine uygun şekilde tercih edilen anestezi ile kıl dönmesinin oluşturduğu sinüs kürete edilerek bölgedeki kıllar ve mikroplar temizlenir. Ardından ekstra bir kesiye ihtiyaç duymadan mevcut kıl dönmesi deliğine girilerek dolgu yapar gibi lazer cihazı ile yakılarak kapatılır. Dikiş atılmadığı için hasta operasyon sonrasında gündelik yaşamına devam edebilmektedir. 
  • Kristalize ya da Sıvı Fenol: Uygun anestezi eşliğinde uygulanan bu yöntemde kıl dönmesinin oluşturduğu sinüs kürete edilerek bölgedeki kıllar ve mikroplar temizlenir. Ardından bu keseciğin içine kimyasal bir ajan olan kristalize ya da sıvı fenol eklenir. Fenol tedavisinde kimyasal madde olan fenolün deri altındaki kıl ve diğer iltihabı alanların eritilmesi ve sonrasında normal yara iyileşmesi gibi dokunun kendini yenilemesi amaçlanmaktadır. Hasta işlemin ardından evine dönebilmektedir. İşlemden sonraki gün ise normal yaşantısına devam edebilmektedir.
  • Flep Kapama: Halk arasında yama tekniği olarak bilinen flep kaplama tedavisi hastaya uygun anestezi altında uygulanmaktadır. Bu yöntemde hastalığın oluştuğu bölge tamamen çıkartılır ve kalçadan alınarak daha önceden hazırlanan doku boş kalan alana yama yapılarak alan kapatılır. Bu tedavinin ardından hasta, hastanede 1 gün misafir edilmektedir. 
  • Lomber Flep Kapama: Temelde flep kapama işlemi ile aynı mantıkta olsa da Lomber Flep Kapama işleminde açılan kesi diğer cerrahi işlemlere göre daha büyüktür. Kesin 10-15 cm arasında olabilmektedir. Hastanın tümden iyileşmesi ve işe dönüş süresi 1 ayı bulabilmektedir. Dikiş olduğu için oturup kalkma sırasında dikişlerin açılma riski mevcuttur. İşlem sonrasında hasta batma hissi yaşayabilmektedir. İyileşme süresi fazla ağrılı olabilmektedir.
  • Mikrosinüsektomi: Genellikle lokal anestezi ile uygulanmaktadır. Çoğunlukla dikişsiz olarak uygulansa da bazı vakalarda dikiş görülebilmektedir. Kıl köklerinin bulunduğu sinüsün olabildiğince küçük bir alandan çıkarılması ile gerçekleştirilir. Bazı vakalarda kristalize fenol ile birlikte kullanılabilmektedir.  

Kıl dönmesinin vücutta en yoğun göründüğü alan kuyruk sokumu bölgesindeki iki kalça arasındaki oyuntudur. Bu rahatsızlığı yaşayan hastaların çoğunluğunda kıl dönmesi bu bölgede görülmektedir. Bununla birlikte, çok sık yaşanmasa da göbek deliğinde de kıl dönmesine rastlanabilmektedir. Bunun dışında, kasık bölgesi, koltuk altı ve yüzdede görülebilmektedir.

Kıl dönmesine sebep verebilen bir çok faktör olsa da bunların en başında çağımızın ortak problemi olan hareketsizlik gelmektedir. Hareketsiz yaşam bir çok farklı hastalığa davetiye çıkardığı gibi kıl dönmesine de çıkarmaktadır. Özellikle masa başı işlerde çalışan insanların karşılaştığı en yaygın sorunlardan birisi kıl dönmesidir. Buna ek olarak gösterilebilecek risk faktörleri ise şöyledir: 

  • Yetersiz kişisel hijyen
  • Aşırı kıllı vücut
  • Aşırı terleme
  • Obezite
  • Jiletle Kıl Temizliği

Kıl dönmesi hastalığı genellikle 15 ila 35 yaş arasında bireylerde görülmektedir. Nadiren rastlansa da 40 yaşın üzerindeki kişilerde de görülebilmektedir. Vücut kılları fazla olan bireylerde görülme olasılığı daha fazladır. Bununla birlikte kadınlara oranda daha fazla görülse de kadınlar için de risk oluşturmaktadır. Kıl dönmesine sebep veren riskleri taşıyan kişilerde de görülebilmektedir. Bu risklerin ortadan kaldırılması, rahatsızlığın görülme olasılığını azaltmaktadır. Kıl dönmesine sebep verebilecek faktörler ise şu şekildedir: 

  • Yetersiz kişisel hijyen
  • Aşırı kıllı vücut
  • Aşırı terleme
  • Obezite
  • Jiletle Kıl Temizliği

Kıl dönmesi rahatsızlığı tespit edildiği an tedavi edilmesi gereken bir rahatsızlıktır. Hastalık kendiliğinden iyileşmez. Aksine, eğer hızlı müdahale edilmezse kıl dönmesinin oluştuğu alan büyüyebilir ve daha geniş bir alanı kaplayabilir. Bunun sonucunda ise klasik cerrahi gerektiren ile daha geniş bir alanda cilt dokusunun çıkarılması gerekebilmektedir. Kıl dönmesi belirtilerine sahip olduğunuzu düşünüyorsanız çok geçmeden bir cerraha danışın.   

Hareketsiz yaşamın beraberinde getirdiği hastalıklardan biri olan kıl dönmesini tecrübe eden hastalar genellikle ilk etapta hekime danışmaktan çekinebilmektedirler. Hastalığın ilk döneminde akut evresinde olan kıl dönmesi, zamanında müdahale edilmezse kronik hale gelebilmektedir. Eğer kıl dönmesi tedavi edilmez ve bekletilirse, bireylerde oluşturabileceği zararlar şunlardır:

  • Kaşıntı ve koku şikayeti giderek fazlalaşır
  • Apse şiddetini arttırmaya devam eder
  • İlgili bölgedeki plodional sinüs sayısı artarak yeni hastalıklara yol açabilir

Hareketsiz yaşamın beraberinde getirdiği hastalıklardan biri olan kıl dönmesini tecrübe eden hastalar genellikle ilk etapta hekime danışmaktan çekinebilmektedirler. Hastalığın ilk döneminde akut evresinde olan kıl dönmesi, zamanında müdahale edilmezse kronik hale gelebilmektedir. Eğer kıl dönmesi tedavi edilmez ve bekletilirse, bireylerde hastalığın getirdiği kaşıntı, koku şikayetinde, apse şiddetinde artış gözlemlenebilmektedir. Ancak kıl dönmesinin beraberinde getirdiği ağrının yanı sıra, tıp literatüründe kıl dönmesinin tedavi edilmediği takdirde cilt kanserine yol açtığına dair bulgular bulunmaktadır. 

Kıl dönmesi rahatsızlığının tedavisinde en etkili yöntem cerrahi yöntemlerdir. Uygulanacak cerrahi yöntem ise, hastanın durumuna ve kıl dönmesinin türüne göre değişiklik gösterebilmektedir. 

  • Lazer Tedavisi: Hastanın durumuna ve ağrı eşiğine uygun şekilde tercih edilen anestezi ile kıl dönmesinin oluşturduğu sinüs kürete edilerek bölgedeki kıllar ve mikroplar temizlenir. Ardından ekstra bir kesiye ihtiyaç duymadan mevcut kıl dönmesi deliğine girilerek dolgu yapar gibi lazer cihazı ile yakılarak kapatılır. Dikiş atılmadığı için hasta operasyon sonrasında gündelik yaşamına devam edebilmektedir. 
  • Kristalize ya da Sıvı Fenol: Uygun anestezi eşliğinde uygulanan bu yöntemde kıl dönmesinin oluşturduğu sinüs kürete edilerek bölgedeki kıllar ve mikroplar temizlenir. Ardından bu keseciğin içine kimyasal bir ajan olan kristalize ya da sıvı fenol eklenir. Fenol tedavisinde kimyasal madde olan fenolün deri altındaki kıl ve diğer iltihabı alanların eritilmesi ve sonrasında normal yara iyileşmesi gibi dokunun kendini yenilemesi amaçlanmaktadır. Hasta işlemin ardından evine dönebilmektedir. İşlemden sonraki gün ise normal yaşantısına devam edebilmektedir.
  • Flep Kapama: Halk arasında yama tekniği olarak bilinen flep kaplama tedavisi hastaya uygun anestezi altında uygulanmaktadır. Bu yöntemde hastalığın oluştuğu bölge tamamen çıkartılır ve kalçadan alınarak daha önceden hazırlanan doku boş kalan alana yama yapılarak alan kapatılır. Bu tedavinin ardından hasta, hastanede 1 gün misafir edilmektedir. 
  • Lomber Flep Kapama: Temelde flep kapama işlemi ile aynı mantıkta olsa da Lomber Flep Kapama işleminde açılan kesi diğer cerrahi işlemlere göre daha büyüktür. Kesin 10-15 cm arasında olabilmektedir. Hastanın tümden iyileşmesi ve işe dönüş süresi 1 ayı bulabilmektedir. Dikiş olduğu için oturup kalkma sırasında dikişlerin açılma riski mevcuttur. İşlem sonrasında hasta batma hissi yaşayabilmektedir. İyileşme süresi fazla ağrılı olabilmektedir.
  • Mikrosinüsektomi: Genellikle lokal anestezi ile uygulanmaktadır. Çoğunlukla dikişsiz olarak uygulansa da bazı vakalarda dikiş görülebilmektedir. Kıl köklerinin bulunduğu sinüsün olabildiğince küçük bir alandan çıkarılması ile gerçekleştirilir. Bazı vakalarda kristalize fenol ile birlikte kullanılabilmektedir.     

Kıl dönmesi hastalığının tedavisi çok uzun süreliğine klasik cerrahi diye adlandırılan ameliyat yöntemi ile uygulanmıştır. Günümüzde bile bazı vakalarda uygulanmaktadır. Ancak birçok hastada gözlemlenen yara yeri enfeksiyonu ve hastalık tekrarları sebebiyle, gelişen teknoloji ile birlikte cerrahlar ameliyatsız yöntemlere yönelmişlerdir. Ameliyatsız kıl dönmesi dendiğinde akla gelen iki temel tedavi yöntemi vardır. 

  • Lazer Tedavisi: Hastanın durumuna ve ağrı eşiğine uygun şekilde tercih edilen anestezi ile kıl dönmesinin oluşturduğu sinüs kürete edilerek bölgedeki kıllar ve mikroplar temizlenir. Ardından ekstra bir kesiye ihtiyaç duymadan mevcut kıl dönmesi deliğine girilerek dolgu yapar gibi lazer cihazı ile yakılarak kapatılır. Dikiş atılmadığı için hasta operasyon sonrasında gündelik yaşamına devam edebilmektedir. 
  • Kristalize ya da Sıvı Fenol: Uygun anestezi eşliğinde uygulanan bu yöntemde kıl dönmesinin oluşturduğu sinüs kürete edilerek bölgedeki kıllar ve mikroplar temizlenir. Ardından bu keseciğin içine kimyasal bir ajan olan kristalize ya da sıvı fenol eklenir. Fenol tedavisinde kimyasal madde olan fenolün deri altındaki kıl ve diğer iltihabı alanların eritilmesi ve sonrasında normal yara iyileşmesi gibi dokunun kendini yenilemesi amaçlanmaktadır. Hasta işlemin ardından evine dönebilmektedir. İşlemden sonraki gün ise normal yaşantısına devam edebilmektedir.
  • Flep Kapama: Halk arasında yama tekniği olarak bilinen flep kaplama tedavisi hastaya uygun anestezi altında uygulanmaktadır. Bu yöntemde hastalığın oluştuğu bölge tamamen çıkartılır ve kalçadan alınarak daha önceden hazırlanan doku boş kalan alana yama yapılarak alan kapatılır. Bu tedavinin ardından hasta, hastanede 1 gün misafir edilmektedir. 

Kıl dönmesi rahatsızlığının tedavisinde en etkili yöntem cerrahi yöntemlerdir. Uygulanacak cerrahi yöntem ise, hastanın durumuna ve kıl dönmesinin türüne göre değişiklik gösterebilmektedir. 

  • Lazer Tedavisi: Hastanın durumuna ve ağrı eşiğine uygun şekilde tercih edilen anestezi ile kıl dönmesinin oluşturduğu sinüs kürete edilerek bölgedeki kıllar ve mikroplar temizlenir. Ardından ekstra bir kesiye ihtiyaç duymadan mevcut kıl dönmesi deliğine girilerek dolgu yapar gibi lazer cihazı ile yakılarak kapatılır. Dikiş atılmadığı için hasta operasyon sonrasında gündelik yaşamına devam edebilmektedir. 
  • Kristalize ya da Sıvı Fenol: Uygun anestezi eşliğinde uygulanan bu yöntemde kıl dönmesinin oluşturduğu sinüs kürete edilerek bölgedeki kıllar ve mikroplar temizlenir. Ardından bu keseciğin içine kimyasal bir ajan olan kristalize ya da sıvı fenol eklenir. Fenol tedavisinde kimyasal madde olan fenolün deri altındaki kıl ve diğer iltihabı alanların eritilmesi ve sonrasında normal yara iyileşmesi gibi dokunun kendini yenilemesi amaçlanmaktadır. Hasta işlemin ardından evine dönebilmektedir. İşlemden sonraki gün ise normal yaşantısına devam edebilmektedir.
  • Flep Kapama: Halk arasında yama tekniği olarak bilinen flep kaplama tedavisi hastaya uygun anestezi altında uygulanmaktadır. Bu yöntemde hastalığın oluştuğu bölge tamamen çıkartılır ve kalçadan alınarak daha önceden hazırlanan doku boş kalan alana yama yapılarak alan kapatılır. Bu tedavinin ardından hasta, hastanede 1 gün misafir edilmektedir. 
  • Lomber Flep Kapama: Temelde flep kapama işlemi ile aynı mantıkta olsa da Lomber Flep Kapama işleminde açılan kesi diğer cerrahi işlemlere göre daha büyüktür. Kesin 10-15 cm arasında olabilmektedir. Hastanın tümden iyileşmesi ve işe dönüş süresi 1 ayı bulabilmektedir. Dikiş olduğu için oturup kalkma sırasında dikişlerin açılma riski mevcuttur. İşlem sonrasında hasta batma hissi yaşayabilmektedir. İyileşme süresi fazla ağrılı olabilmektedir.
  • Mikrosinüsektomi: Genellikle lokal anestezi ile uygulanmaktadır. Çoğunlukla dikişsiz olarak uygulansa da bazı vakalarda dikiş görülebilmektedir. Kıl köklerinin bulunduğu sinüsün olabildiğince küçük bir alandan çıkarılması ile gerçekleştirilir. Bazı vakalarda kristalize fenol ile birlikte kullanılabilmektedir.  

Kıl dönmesi tedavisinde uygulanabilecek farklı yöntemler bulunmaktadır. Bu yöntemlerin en çok bilineni Lazer Tedavisi’dir. Hem hekim hem de hastalar tarafından tercih edilmesinin sebebi hızlı işlem ve iyileşme sürecidir. Ancak Lazer tedavisi herkes için en ideal yöntemdir demek doğru olmayacaktır. Kıl dönmesi tedavisinde uygulanacak yöntem kıl dönmesinin evresine, durumuna ve ciltte kapladığı alana göre belirlenmektedir. Sizin için uygun olan yöntemi cerrah muayenenin ardından belirlemektedir. 

Lazer ile kıl dönmesi tedavisi işleminin süresi kıl dönmesinin boyutuna ve durumuna göre değişebilmektedir. Ancak işlem ortalama 15-20 dakika arasında gerçekleştirilmektedir. İşlem sonrasında hasta gündelik hayatına devam edebilmektedir.

Lazer ile kıl dönmesi tedavisi, tekniğin hızlı bir şekilde uygulanması ve katlanılamaz ağrılara sebep olmaması nedeniyle lokal anestezi ile yapılabilmektedir. Ancak hastaların konforu için hekimler genellikle spinal ya da genel anestezi altında uygulamayı daha doğru bulmaktadırlar. 

Lazer ile kıl dönmesi tedavisi hızlı ve güvenli bir şekilde uygulanabilen ve sonrasında kanama yaşanmayan bir tedavi yöntemidir. Hastalar işlem yapıldıktan sonra gündelik hayatlarına devam edebilmektedir. Şeker, tansiyon ya da kalp gibi rahatsızlıkları olan bireylere uygulanabilmektedir. Hastaların işlem döneminde rutin ilaçlarını almalarını engelleyecek bir durum söz konusu değildir.  

Lazer ile kıl dönmesi tedavisi, diğer tedavi yöntemleri ile karşılaştırıldığında en az ağrıya sebebiyet veren yöntemdir. Hasta işlem sonrasında gündelik yaşantısına devam edebilmektedir. 

Tercih edilen tedavi yöntemine göre oranları değişiklik gösterse de ne yazık ki kıl dönmesi rahatsızlığının tekrarlanması mümkündür. Kıl dönmesi tedavisi sonrası tekrarlama riskini azaltmak için hastanın kişisel temizliğine ve ameliyat bölgesinin temizliğine özen göstermesi gerekmektedir. Sık sık duş alınması ve kalça bölgesinde kılların birikebileceği alanların iyice temizlenmesi gerekmektedir. Sırt ve kalça kısmında çok fazla kıl olan bireyler lazer epilasyon ile bu kıllardan kurtulup rahatsızlığın tekrarlama riskini azaltabilirler. 

Her ne kadar cerrahi bir yöntem olarak bilinse de, Lazer ile kıl dönmesi tedavisinde diğer yöntemlerde gözlemlenen kesi oluşturulması ya da dikiş işlemi gerçekleştirilmez. Lazer ile kapatılan sinüs deliği daha hızlı iyileşir ve dikiş atılmadığı için ciltte bir iz kalma durumu söz konusu olmaz. 

Lazer ile kıl dönmesi tedavisi cerrahi yöntem kapsamına girmesine rağmen, işlem sırasında cerrahi yöntemlerdeki gibi büyük kesiler açılmaz ve sonrasında dikiş gerektirmez. Kıl dönmesinin oluştuğu bölge temizlendikten sonra lazer ile yakılarak kapatılır. Bu yüzden işlem sonrasında bölgede kanama ya da enfeksiyon gözlemlenmez.

Lazer ile kıl dönmesi tedavisinde, kıl dönmesinin oluştuğu alanın içi temizlenir ve kötü dokular alandan kürete edilir. Özel ilaçlar ile yıkanılan bölgede bütün kıllar çıkarıldıktan sonra lazer ile sinüs deliği yakılarak kapatılır. Hem cerrahlar hem de hastalar tarafından en çok tercih edilen bu yöntem ile oldukça başarılı sonuçlar elde edilir ve bu yöntem ile hastalığın nüks etme olasılığı oldukça düşüktür.